Bismillahirrahmanirrahim
İnsanoğlu her zaman bir şeylerin hazırlığı içerisindedir şu fani dünyada. İş, aş, evlilik vs… Sürekli farklı ihtiyaçlar vardır insanoğlunun hayatında. Her birimiz daha iyi hayat şartlarında olma adına gayret ederiz. Daha güzel bir ev, daha lüks bir araba, daha kaliteli bir ayakkabı, daha şık bir elbise gibi…
Her mevsime göre istek ve arzularımız vardır bizim. Hobilerimiz ve çeşitli aktivitelerimiz vardır. Kışa girerken giymek istediğimiz ayakkabının fiyatı ne olursa olsun gözümüzü kırpmadan alırız. Bu yıl ki yeni moda kabanlar bizim tercihimiz olur. Kavurma yapmayı ihmal etmeyiz, çayın yanında cevizsiz kış geceleri bitmez olur. Ve hava sıcaklıkları eksilerde olsa bile biz evimizde sıcaktan terleriz kısa kollu tişörtler ile kızgın kalorifer ya da doğal gaz ısısı altında. Böyledir çoğumuzun hayatı. Televizyon seyrederken daha çok eğlendiren veya güldüren dizileri tercih ederiz. Bazen de aksiyon olur tercihimiz. Haberler ise evde yaşlılarımız varsa belki. O da bir mazlum haberi ya da bir mağduriyet anlatıldığında haberlerin bitme zamanı gelmiştir artık. Mazlumları izlemek bile bize ağır geliyor, izlerken bize yük olacaklar sanki. Belki vicdanım sızlar, merhamete gelirim, yiyip içtiklerim acılaşacak, aniden keyfim kaçacak gibi oluyoruz değil mi?
Acı gerçeklerle yüzleşmek bize çok ağır geliyor değil mi?
Ama birileri de vardır ki, kış ayı onlara kâbus olur. Evinin tavanından su damlayıp, kırık penceresinden içeri giren hava ile hayat buz olur onlara. Evde geceleri dondurucu soğuktan titreme seansları başlar. Market kenarlarında topladıkları kartonlar ve üç beş tahtanın ateşiyle ısınmaya yetinirler onlar. Gece boyu vücutlarıyla ısıttıkları yataklarını sabahın dondurucu soğuğunda terk etmek istemezler. Ama iş lazım, aş lazım… Kendilerine bir iki benden küçük veya büyük olan ikinci el giysi ve yırtıklarından su geçiren ayakkabılarıyla kuru ve yüksek yerlere itina ile basıp yürüyerek çarşı pazarın yolunu tutarlar onlar. Kimi dilenmeye, kimi çöp toplamaya, kimi de bel kıran ama kazancı az olan işinin yolunu tutar. Okula giden çocuğun aklından okul harçlığı geçmez bile. Düşünür masum çocuk; “bugün de kahvaltı yaptım, okul dönüşü inşallah bu akşam evimizde farklı bir yemek pişer” ümidiyle okul yolunu tutar. Bakkala uğramazlar pek, alışveriş belki bayramdan bayrama… Etli yemek ise Kurban bayramında hatırlanırlarsa yerler. Evin genç kızı boynu büküktür, hayalleri tutsak ve yaralı. Baba içi kan ağlar, anne ise yürek dağlar bu evlerde. Bir yandan ağlayan minik bir bebek, öte yandan öksüren ama ilacı olmayan bir çocuk… Ama hayat onlar için de devam eder. Herkesin bir görevi vardır bu evlerde. Anne bir temizliğe, baba çok yorulup az kazandığı işine gider. Evin genç kızı bir mağaza ya da farklı bir sektörde cüz’i bir maaşa çalışıp evin giderine katkıda bulunur. Evin öğrencisi boş zamanlarında elinde boya sandığı ile kirlenmiş ayakkabılardadır gözleri. Her ev bu kadar şanslı! Olmayabiliyor, zira daha mağdur durumla olanlar da var. Bazı evlerde baba bile yoktur, ya da bir çalışan. Ya terk etmiştir evi, ya vefat etmiştir, ya gurbettedir, ya cezaevindedir ya da farklı sebeplerle evinden uzak kalmıştır ocağından, eşi ve can parelerinden. İşte böyledir kimi hayatlar. Biz göremeyiz onları lüks binalarda yaşarken. Biz onlarla pek karşılaşmayız özel araçlarımızla evden işe giderken. Rezidanslarda oturanlar göremez belki onların içler acısı halini. Zenginlikte yarışırız ve herkesi öyle zannederiz. Etrafımızda muhtaç aileler olmadığından, böyle hayatların sadece haberlere konu olacağını zannederiz. Kim bilir belki de bu mağdur ailelerden biri de aynı anne babadan olma bir kardeşimizdir. Ya da kapı komşumuz veya bir iki ev ötede oturan bir ailedir. Bunu bilemeyiz. Zira çok yoğunuz, vaktimiz yoktur, erken gider geç geliriz. İş, iş, iş…
Gelin değerli Müslümanlar! Beraber mutlu olalım, o paha biçilmez huzuru hayırlar işleyerek satın alalım! Merhamet hazinemizden bir paye de bu insanlar için ayıralım. Evimize gösterdiğimiz hassasiyetin sadece bir kısmını bu muhtaç ailelere de ayıralım. Nasıl mı? Artık kış aylarında maddi hazırlıklarımızın yanında biraz da manevi hazırlıklar içerisine girelim. Bu durumdan sıyrılmak adına biraz da kalp ve gönül erzağı da alalım Kuran ve Hadis pınarından. Acaba yanı başımızdaki komşumuz ne halde diye düşünürken, Efendimiz (sav)’in “komşusu aç iken kendisi tok yatan bizden değildir” uyarısına kulak verelim. Bizler rahatta ve bollukta iken bir parça ekmeğe muhtaç aileleri unutmayalım. Rabbimizin bize verdiği nimetlerin şükrünü zekât, infak ve sadaka ile eda edelim. Refah içerisinde bir hayat yaşamak elbette güzeldir. Efendimiz buyuruyor; “Yiyiniz içiniz sadaka veriniz ve giyininiz. Ancak kibirlenmeyin ve israf etmeyin. Şüphesiz Allah(c.c.) nimetinin eserini kulunun üzerinde görmek ister.”(Buhari) Bir yandan Rabbimizin nimetleri içerisinde yaşarken öte yandan bu nimetleri vereni unutmayıp imtihanda olan kardeşlerimizi de ihmal etmemeliyiz. Onların dertleri ile dertlenmeli, sorunlarına eğilmeli, ihtiyaçlarını karşılama noktasında hassas olmalıyız. Herkes gücü nispetinde bir şeyler yapmalı ve İslami bir yaklaşım, şefkat ve merhamet ve de toplumsal duyarlılık adına, bu konulara ehemmiyet vermeliyiz. Bu hem bizi huzurlu kılacak hem de mağdur ve muhtaçları daha bir mutlu kılacaktır. Son olarak Efendimizin şu hadisi ile yazımızı noktalayalım: “Cimri insan Allah’tan uzak, insanlardan uzak , cennetten uzak, cehenneme yakın, şeytana yakındır. Cömert insan ise Allah’a yakın insanlara yakın, şeytandan uzak, cehennemden uzak ve cennete yakındır”. (Tirmizi)
Rabbim bizi muttaki, kanaatkâr, cömert ve etrafına karşı duyarlı olan kullarından eylesin. Unutmayın mevsim kış ve hava çok soğuk. Üşüyenler var. Gönlümüz ısınsın ki insanlar üşümesin.
Selam ve dua ile...