Bingöl’ün Yedisu ilçesinde bulunan bazı dağlara “Şeytan” isminin verilmesi ve Karlıova ilçesinde bulunan ormanlık bir alana "Karacehennem" isminin verilmesini doğru bulmadığını belirten Teolog Hüseyin Aşan şunları söyledi: “İsmin insan üzerinde etkisi olduğu gibi cismin üzerinde de etkisi vardır. Peygamber Efendimiz (s.a.v) ismi kötü manalara gelen bazı sahabelerin ismini değiştirmiştir. Her biri kendi lisanı ile Allah'ı tesbih eden dağların, taşların, ağaçların isimlerinin de güzel isimler olması lazımdır. ''Onları sarsmasın diye yere de sabit dağlar yerleştirdik...'' (Enbiya-31) ayetinde yeryüzünün sallanmasını önlemesi gibi büyük bir fayda sağlayan dağların şeytan olarak isimlendirilmesi kesinlikle yanlıştır. Yine bir başka ayette “Görmedin mi göklerdeki kimseler, güneş, ay ve yıldızlar, dağlar, ağaçlar, bütün hayvanlar ve insanlardan birçoğu hep Allah'a secde ediyor...” (Hac-18) denilmesi de aslında cansız diye nitelendirdiğimiz birçok varlığın secde ehli olduğunu gösteriyor. Böylesine güzel bir vazifeye ram olmuş varlıkların “Şeytan, Karacehennem” olarak adlandırılması büyük bir yanlıştır. Canlı ve cansız tüm varlıkların Rabbini tesbih ettiğine ve hatta insanların yararına veya zararına şahitlik edeceklerine dair Kuran’da muhtelif Ayet-i Kerimelerin olduğunu, Peygamberimizin Uhud Dağı için “Uhud bizi sever, bizde Uhud’u severiz” diye ifade buyurduğu gibi dağlar vazifedar ve kendi alemlerinde duygusaldırlar.
Yeryüzünün halifesi olan insanın kendisine hizmet etmesi için güzel yaratılan ve güzel hizmet eden tüm vazifedar varlıkların nezaket gereği bile olsa isimlerinin de güzel olması gerekiyor.”
Yesrib, Medine olarak değiştirildi
Peygamber Efendimizin Yesrib şehrinin ismini Medine olarak değiştirdiğine değinen Aşan şöyle devam etti: “Peygamberimiz (s.a.v) sadece kötümser ve karamsar insan ismini değil Medine (Eski ismi Yesrib) gibi şehirlerin ve bölgelerin dahi ismini değiştirmiş iken özelde Bingöl toplumunda, genelde haritalar üzerinde “Şeytan Dağları” ya da “Karacehennem” gibi isimlerin sosyal alanda ve insanın ruhunda karamsar sohbet konusu olduğu gibi, bu isimler ile devam edilmesinin mana alemindeki etkisi ile madde arenasında da sosyolojik ve psikolojik etkilerinin olması kaçınılmazdır.
Bediüzzaman Said Nursi, dağlardan bahsederken. “Meselâ, ‘Dağları zemininize kazık ve direk yaptım’ bir kelâmdır.
Bir âmînin şu kelâmdan hissesi: Zâhiren yere çakılmış kazıklar gibi görünen dağları görür, onlardaki menâfiini ve ni’metlerini düşünür, Halıkına şükreder.
Bir şâirin bu kelâmdan hissesi: Zemin bir taban; ve kubbe-i semâ, üstünde konulmuş yeşil ve elektrik lâmbalarıyla süslenmiş bir muhteşem çadır; ufkî bir daire sûretinde ve semânın etekleri başında görünen dağları o çadırın kazıkları misâlinde tahayyül eder, Sâni-i Zülcelâline hayretkârâne perestiş eder.
Haymenîşin bir edibin bu kelâmdan nasîbi: Zeminin yüzünü bir çöl ve sahrâ, dağların silsilelerini pek kesretle ve çok muhtelif bedevî çadırları gibi, güyâ tabaka-i turâbiye yüksek direkler üstünde atılmış, o direklerin sivri başları o perde-i turâbiyeyi yukarıya kaldırmış, birbirine bakar pek çok muhtelif mahlûkatın meskeni olarak tasavvur eder. O büyük, azametli mahlûkları böyle yeryüzünde çadırlar misillü kolayca kuran ve koyan Fâtır-ı Zülcelâline karşı secde-i hayret eder.
Yetki makamında olan kişilerin özellikle ilk vahyin geldiği Nur Dağı gibi diğer dağlar da uzletin makamı, tefekkürün hanesi, hayvanların ve bitkilerin özgürlük ve rızk bahçesi, derelerin- suların menbaı ve azametin sembolü olan dağlar ilmi ve bilimsel birçok çalışmalara konu, Filmlere seneryo, şairlere ilham, sırlarıyla efsane olan, efsaneleriyle sır kokan, Bediüzzaman’ın tabiriyle "Ben bu menzilleri (Barla’nın dağları), Yıldız Sarayı'na(Osmanlı Padişahlarının Sarayı) değişmem!" diye tarif ettiği dağlarımızın güzelliklerine uygun olarak bu isimleri değiştirmesini istiyoruz.”