Coronavirus'un yol açtığı Covid-19’a yakalanan, tedavi görüp atlatan ile hasta yakınlarının salgınla ilgili birçok travma yaşadığını belirten uzmanlar, hastalığa yakalananların yakın çevre ve toplum tarafından damgalanmaktan ve iyileştikten sonra yakınlarına bulaştırmaktan büyük endişe duyduklarına dikkat çekiyor. Toplumun etiketleme davranışının yanlış olduğunu belirten uzmanlar, hastalığa yakalanmış olmanın suç olmadığını ifade ederek psikolojik bağışıklığın yüksek tutulmasını tavsiye ediyor.
"Süreç travmalı bir şekilde işliyor"
Klinik Psikolog Cemre Ece Gökpınar, Covid-19 hastalarının psikolojileri hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Covid-19 pozitif hastaları ve yakınları için sürecin travmalı bir hale geldiğine dikkat çeken Gökpınar, “İçinde bulunduğumuz süreçte çok fazla damgalamalar, etiketleme oluyor. Covid pozitif hastası iyileşse dahi çevresindekilerin gözünde hatta kendi düşüncelerinde sürekli bu hasta etiketini taşıyacak, aslında bir noktada psikolojik yüküyle devam edecek gibi hissedebiliyor. Plazma bağışı veya taburcu olduktan sonra kontrol için tekrar hastaneye gitme durumunda o süreçleri tekrar yaşamakla alakalı travmatize halleri olabiliyor.” dedi.
"Damgalamalar tedirginlikten kaynaklanıyor"
Virüsün hayatımızda çok yeni ve henüz keşfedilememiş yanları olmasından dolayı kaygı yarattığını kaydeden Gökpınar, bu durumun da damgalamayı beraberinde getirdiğine dikkat çekti. Gökpınar, “İnsanların ne olduğunu bildiği şeylere karşı başa çıkma mekanizmaları vardır. Bilinmez bir şeye karşı çok daha fazla kaygı yaşanır. Covid-19 yeni tanıştığımız bir virüs ve daha henüz tedaviyle alakalı netleşmeyen durumlar olduğu için kişiler de bu konuda tedirginlik yaşıyorlar. Damgalama da bu şekilde ortaya çıkabiliyor. Sokakta bir kişi yanımızdan geçerken öksürürse ya da hapşırırsa hemen panik oluyoruz doğal olarak. Covid pozitif olduğunu duyduğumuz bir kişiye karşı da sonraki süreçlerde iyileşti mi, tamamen geçti mi, aman çok fazla yakın olmayalım gibi bir düşünce oluşuyor. Bu şekilde bir damgalama olabiliyor.” diye konuştu.
"Bağışıklığı yüksek tutmanın yolu ruh sağlığından geçiyor"
Damgalamanın, etiketlemenin ve ayrıştırmanın tüm toplumlarda bazı rahatsızlıklara gösterilen bir tepki şekli olduğunu belirten Gökpınar, “Sürecin henüz başındayken 65 yaş üstü bireylere sokağa çıkma kısıtlaması geldiğinde sokaklarda bazı yaşlılara karşı son derece olumsuz yaklaşımlar sergilendiğini gördük. Bu da damgalamanın bir yansıması diyebiliriz. Bu şekilde aşağılanmak, kötü hissettirilmek ve damgalanmak insan psikolojisini ciddi şekilde etkiliyor. O yüzden bu tip davranışlardan kesinlikle vazgeçilmeli. Covid-19’a karşı sürekli dile getirilen en önemli konu bağışıklığı yüksek tutmak. Bu noktada bağışıklığı yüksek tutan en önemli faktörlerden birinin ruh sağlığı olduğunu gözden kaçırıyoruz.” dedi.
"Ölüm korkusu yaşanan birincil duygu"
Covid-19 hastalığını yaşayan bireylerin yaşadıkları korkulara değinen Gökpınar, “Hastalar birincil olarak ölüm korkusu hissediyor. Nüksetme korkusu ve damgalanmanın getirmiş olduğu dışlanma korkusunun da yaşadıkları diğer duygular olduğunu söyleyebiliriz. İyileşme oranları gayet olumlu, tedaviler de iyi ilerliyor fakat yadsınamayacak sayıda da vefat gerçekleşti. Bu sebeple ölüm korkusu mutlaka oluyor. İyileşen hastaların iyileşme sürecinde ne yaşadıkları da çok önemli. Belirtilerde nefes almada güçlük çok yaygınca görülen bir belirti olduğu için nefes alamama, boğulacakmış hissi kişiye aslında ölümü düşündüren ve travmatize eden bir semptom olabiliyor. Bu sebeple aslında bu tedaviyi nerede atlattı, yoğun bakımda neler yaşadı, o süreçte neler gördü gibi konular da kişinin iyileştikten sonraki psikolojisini etkiliyor.” dedi.
"Hastalığı atlatan kişiler yakınları için endişelenebilir"
Salgını atlatabildiğini görmenin bazı hastalara çok iyi gelebildiğini kaydeden Gökpınar, hastalığı atlatan kişilerin yakınlarının da hasta olabileceği kaygısını yaşayabileceğini belirterek şunları söyledi: “Virüsün bir daha bağışıklık kazanıp, tekrar aynı kişiye bulaşıp bulaşmayacağı ile ilgili net bir bilgi bulunmuyor. O sebeple de kişi o yaşadığı süreci zor atlattıysa, semptomlar yoğun bir şekilde çıktıysa tekrar bunu yaşar mıyım diye tedirgin hale gelebiliyor ya da sevdiklerim yaşar mı diye düşünebiliyor. Covid-19 geçmişi olan bir hasta, ufak temasta bulunduğu yakınlarından birinin hastalığı kapması durumunda virüsün hangi şekilde bulaştığı yönünde net bilgi olmasa bile suçluluk psikolojisine kapılabilir. Kendisinden dolayı olduğu endişesini yoğun bir şekilde yaşayabilirler.”
Kaygıyla başa çıkmakta zorlanılıyorsa destek alınmalı
Kaygı ve korkular olmadan hayatta kalmanın zor olduğunu söyleyen Gökpınar, “Aslında belirli düzeyde kaygı son derece işlevsel ve koruyucudur. Fakat bu korkuların ve kaygıların belli bir seviyeyi geçip işlevselliği bozması bizim için sorundur. Kişinin bu salgınla tek başına karşı karşıya olmadığını ve kendisinden başka insanların da bunu yaşıyor olduğunu bilmesi rahatlatıcı histir. Genelde salgın, afet gibi toplumsal durumlarda kişi önce bu durumu ret edebiliyor veya şok tepkisi verebiliyor. Zaman ilerledikçe ve o duruma maruz kaldıkça daha sağlıklı olan kabullenme süreci başlıyor fakat bu yok saymak anlamına gelmiyor. Önlem almaktan vazgeçmeden yaşanılan gerçeği kabul edip devam etmek gerekiyor. Her koronavirüs atlatan kişinin psikolojik veya psikiyatrik destek alması gerekmiyor. Psikolojik sağlamlığı yüksek olanların ihtiyacı olmayacaktır ancak kaygıları ile başa çıkmada zorlananlar desteğe başvurabilir.” tavsiyesinde bulundu. (İLKHA)