Şeyh Said’in şehadetinin yıl dönümünde açıklamalarda bulunan Şeyh Said’in öncülük ettiği kıyamına katılan Hacı Hüseyin’in torunu Musa Özdemir, Şeyh Said kıyamının amacının daima saptırılmaya çalışıldığına dikkat çekti.
Şeyh Said'in kıyamına katılan dedesi Hacı Hüseyin’in torunu Musa Özdemir, 29 Haziran 1925'de idam edilen Şeyh Said'in şehadet yıldönümünde kıyamla ilgili konuştu.
Şeyh Said'in kıyamının asıl amacının ne olduğunu ve hangi kutsal değerler için kıyam ettiğini dedesi Hacı Hüseyin’den öğrendiklerini belirten Özdemir, kıyam ile ilgili bilinmeyenleri İLKHA muhabirine anlattı.
Kıyam ve yaşanan zulümlerle ilgili dedesinin anlattığı bilgileri paylaşan Musa Özdemir, Şeyh Said kıyamının İslam'a ve değerlerine sahip çıkmaya dönük bir hareket olduğunu vurguladı.
"Kıyam İslam için yapıldı"
Şeyh Said'in kıyamının İslam için olduğunu belirten Özdemir, “Rahmetli dedem Sofi Celil’in babasının Şeyh Said kıyamına nasıl katıldığını ve yaşanan olaylar sonrası nasıl şehid edildiğini bizzat bizlere anlattı. Şeyh Said kıyama başlaması köyümüzde hareketliliğe ve sevince yol açtı. Kıyama sevincimizin nedenine gelecek olursak, dinimize yapılan küfürler, medreselerin kapatılması ve camilerimizin ahırlara çevrilmesiydi. Çünkü Müslüman halk buna tahammül edemezdi. Tabi daha önceden de Şeyh Said’e ve Şeyh Şerif’e karşı gönül bağı vardı. Şeyh Said’in askerlerinin köyümüze gelmesi sevgimizi daha da arttırmıştır. Tabi İslam için yapılan kıyama neredeyse tüm köyler katılmıştı. Köylerimizde birçok insan kıyam için Şeyh Said’in ordusuna katılmıştı.” ifadelerini kullandı.
O zamanın şartlarında haberleşmenin ve haber almanın zor olduğundan bahseden Özdemir, kıyamın bastırıldığını ve kıyama katılanlardan bir daha haber alınamadığını belirtti.
“Kıyamdan geri dönenler yaşanması muhtemel olan bir katliamdan haberdarlar”
Kıyamın bastırılmasıyla büyük sıkıntılar yaşandığını ifade eden Özdemir, “O günün şartlarında haber alabilmek günümüze nazaran kolay ve hızlı değildi. Tabi aradan baya bir zaman geçmiş ve köylülere ulaşan haberde kıyamın bastırıldığı söylenmişti. Köyümüzden kimin babası kiminin eşi kiminin abisi kıyama katılmıştı. Dedem Sofi Celil’in ise babası kıyama katılanlar arasındaydı. Gelen hüzünlü haber ile birlikte kıyama katılanların geri dönmesini bekliyordular. Tabi aradan günler geçmiş gidenler sağ mı yoksa şehid mi oldular bilinmiyor. Köyü tedirginlik sarmıştı. Köyün merkezinde uğultulu sesler duyulunca dedem Sofi Celil dama çıkmış ve köyün orta kısımlarında kalabalık görmüş. Dedem Sofi Celil ise hemen oraya gitmiş ve babasının sağ olduğunu görünce boynuna sarılıp hasret gidermişler. Dedemin anlattığına göre babasında bir tedirginlik hissetmiş ve köylüler onların evinde toplanmışlar. Ve yaşanan gelişmeler hakkında sorular sorulmuş son durum hakkında bilgi alışverişi gerçekleşmiş. Kıyamdan geri dönenler yaşanması muhtemel olan bir katliamdan haberdarlar ama bu durumu köylülere nasıl anlatacaklar. Tedirginlik oluşturmadan yavaş yavaş yaşanabilecek kötü durumu köylülere anlatmaya başladılar. Aradan birkaç gün sonra köyde bulunanlara köyden uzak dağlara yerleşmelerini söylemişler. Tabi dedemler de annesi babasıyla birlikte köyün yüksek tepesi olan Çeper denilen yere gittiklerini söylüyor. Köyde bulunanlar ise farklı farklı tepelere yerleşmişler. Tabi tedirginlik ile birlikte tepede yaşamaya başladılar. Korku ve tedirginlik var ve top seslerinin duyulduğu haberini veriyorlar.” dedi.
“Askerlerin başında bulunan komutan kendi inisiyatifiyle yargısız infaza başlamış”
O dönemin rejim askerlerinin yapmış olduğu zulümleri dile getiren Özdemir, dedesinin kendisine anlatmış olduğu bilgiler ile tarihi olaylara ışık tuttu.
“O dönemin rejimine bağlı askerler köylerde zulümlerini arttırmışlar" diyen Özdemir, "Dedemin anlattığına göre, biz köyde yaşanan olaylardan bahsedecek olursak rejim askerleri köyü sarmış durumdaydı. Askerlerin başında bulunan komutan kendi inisiyatifiyle yargısız infaza başlamıştı. Kadınlara ve çocuklara zulmetmeye başlamışlardı. Askerler kıyama katılan kişileri aramaya başlamışlardı. Bölgeyi iyi bilmedikleri için aramaları hep sonuçsuz kalıyordu. Durumu çözebilmek adına köylülere baskı uygulamaya başladılar. Köyde bulunan Ahmedi denen kişiyle anlaşma yapmaya karar verdiler. O zamanın şartlarına göre Ahmedi ile anlaştılar. Tepelere giden köylülerin geri gelmelerini istiyorlardı. Zulümler bunlarla da sınırlı değil.” ifadelerini kullandı.
"Askerlerin kadınların ırzına göz dikmiş"
Rejimin askerlerinin ve komutanlarının insanların namusa bile göz diktiklerini dile getiren Özdemir, şöyle devam etti:
“Dedemin anlattıklarından aklımdan kalanlardan bir tanesi ise, bir grup kadını köyün dışına bulunan Gavdere dediğimiz yere götürmeye çalışmışlar. Tabi çoğu kimse Türkçe konuşmayı bilmiyor. Bu olayı köylülerden Allah rahmet eylesin Meexed denen biri fark etmiş. Köyde tek Türkçe bilen oymuş. Askerlerin niyetinin farklı olduğunu anlamış yani namuslarına dokunacaklarını fark etmiş. Tabi bu acı verici bir olay. Sonuçta Çanakkale Savaşında düşmanlara karşı namusu için savaşan insanlardı. Bu durumun terse dönmesi ve köye gelen askerlerin kadınların ırzlarına göz dikmesi daha acı verici bir durum. Durumu fark eden köylümüz kadınlara seslenerek, kendinizi yani namusunuzu muhafaza edin, gerekirse taş kullanın, ben sizlere yardım için geleceğim diyerek de kadınlara güç ve cesaret vermiş. Köylümüzden aldıkları cesaretle kadınlar kendilerini köyün dışına götürmeye çalışan askerlere karşı direnmeye başlamışlar. Hatta taş falanda atmışlar. Kadınları uyaran köylümüz ise yardıma koşmuş ve askerler yapacakları hatanın aşikâr olmaması için geri adım atmışlar. Bu anlattıklarıma benzer zulüm ve teşebbüsler olmuş.”
Rejim askerleri tarafından baskı altına alınan köylünün köyden uzaktaki tepelerde yaşamaya başlayan köylüler ile arabuluculuk yaptığını belirten Özdemir, tepelerdeki köylülerin köye dönmeleri için verilen sözlerin tutulmadığını vurguladı.
“Rejimin askerleri verdikleri sözde durmadılar”
Özdemir, “Aradan zaman geçmesine rağmen tepelerde bulunan köylülerimiz ve dedemler köye geri inmemişler. Yine araya Ahmedi dediğimiz kişiyi sokarak kendilerine hiçbir zulüm yapılmayacağı teminatlarını vermişler. Ahmedi kendilerine bir kişi göndererek söylenenleri iletmiş. Verilen sözler tepede bulunan köylülere güven vermiş. Bu arada tepede bulunan köylülerin yavaş yavaş yiyecekleri de tükeniyormuş. Verilen sözler doğrultusunda köye geri dönme kararı almışlar. Verilen sözlere güvenmişler. Köylüler köyün kom denilen kısmına kadar inmişler. Kom denilen yerden köy gözükebiliyormuş. Dedem babasıyla birlikte kom denen yere kadar gelmiş ama dedemin babası tedbir amaçlı dedemlerin farklı yerden kendisinin de farklı bir koldan köye geleceğini bildirmiş. Dedem babasından ayrılmadan önce uzun uzun sarılmışlar ve dedemin annesi de hıçkırıklara boğulmuş ve ‘bu zulümler hep bize mi Hüseynim’ diye kendi eşine feryat etmiş ayrılmışlar. Dedemin babası Hüseyin'e de pusu atmışlar ve yakalamışlar. Biz küçüktük diyor dedem farkında değildik ama babasını yakalayıp getirdiklerinde yüzü tanınmaz bir halde olduğunu söyledi. Verdikleri sözde durmamışlar. Ve dedem Hüseyin’e darp, sürükleme gibi işkencelerde bulunmuşlar.” dedi.
“Köyümüzün önde gelen kişileri elleri kelepçeli ve ayakları prangalı şekilde uzaklaştırdılar”
Tepeden inen köylülere verilen sözlerin yerine getirilmediğini ifade eden Özdemir, köyün önde gelen 9 kişiyi katletmek için askerlerin onları köyden uzaklaştırmaya çalıştıklarını vurguladı.
Özdemir konuşmasının devamında şunları söyledi: “Köyümüzün önde gelen yaklaşık 9 kişiyi alıp götürmüşler. Tabi bu duruma köylüler engel olmaya çalışmış ama etkili olmamış. Köylüleri yine söz vererek kandırmışlar. Köyden alınan 9 kişi elleri kelepçeli ve ayakları prangalı bir şekilde köyden uzaklaştırılmış. Tabi bununla da yetinilmemiş, köyün önde gelen kişilerine yol boyunca işkence edilmiş. Köyden uzakta olan Hor köyünün yaylasına kadar getirmişler, amaçları ise birazdan yapılacak olan katliamın duyulmaması ve bilinmemesi içinmiş. Yapılan hukuksuzluk ve adaletsizliğin kimseler tarafından duyulmaması için böyle bir karara varmışlar. Gittikleri yerde yıkık bir ev varmış. Orada durmuşlar ve dedem ve arkadaşları kendi aralarında konuşmuşlar ve helalleşmişler birbirleriyle, sanki şehadetin gelişini hissetmişlerdi.”
“9 köylüyü yaktılar”
Köyden uzak bir yaylaya götürülen köyün önde gelenlerinin yakılarak öldürüldüğünü belirten Özdemir, bunun kan donduracak bir olay olduğunu vurguladı.
Özdemir, “9 köylüyü yavaş yavaş kömün denilen yere götürmeye başladılar. Acı bir son ile karşı karşıya gelmişler. İnsan bunları anlattığında boğazı düğümleniyor. Askerler karşılıklı durup silahların ucuna süngüler takarak karşılıklı olarak bıçaklamaya başlamışlar. Bu şekilde 9 köylüyü süngüleyerek kömün içine sokmuşlar. Normal bir insanın kanını donduracak bir olay. Kömün içerisine koydukları 9 köylüyü kömle birlikte yakmaya başladılar. Kapıları dışarıdan kilitleyerek oradan uzaklaşmaya başlamışlar. Dedem Hüseyin diğer 8 köylüye nazaran biraz daha iri yapılıydı ve süngü darbelerine dayanabildi. Ama yanan kömde 7 köylümüz şehid oldular. Dedem kömde biraz yıkık bir yer buldu ve orayı elleri ile eşmeye başlayarak bir ışık gördü. Orada sadece dedem ile birlikte Molla Mustafa kaldı. Eştikleri yerin dibi ise uçurum tarafıymış. Yıkılan kısım bir kişinin çıkabileceği seviyeye gelince dedem dışarı çıkayım derken o uçurumdan yuvarlanmış. Tabi peşin sıra Molla Mustafa da yuvarlanmış. Molla Mustafa orada şehadet şerbetini içmiş. Dedem süngü darbesiyle yarılan karnının üzerine elleriyle baskı uygulamaya çalışıyor. Tabi Hor köyü fazla uzak bir köy değil, orada bulunan vatandaşlar yükselen dumana doğru gelmişler. Tabi dedemin baldızı da o köydenmiş ve olaydan haberdar olmuşlar. Eşiyle birlikte dedeme yardım etmeye çalışmışlar ve insanları yardımcı olmaya çağırmışlar. Olay mahalline vardıklarında feryatlar figanlar yükselmeye başlamış ve dedemi dere kenarına inince orada bulmuşlar. Tabi dedemin anlattıklarına göre babasının süngü darbeleriyle aldığı yaraları babası elleri ile hem kanamasına hem de bağırsaklarının dışarı çıkmasına engel olmaya çalıştığını söyledi. Köylüler el birliği ile dedemi köye alıp götürmüşler. Dedem işaret dili ile konuşmaya çalışıyormuş, acıktığını ve susadığını ancak söyleyebiliyormuş. Dedemin yüzündeki nur eksik olmuyordu ve Kelime-i Şahadeti dilinden hiç düşürmüyordu. Dedem bir saat sonra Hor köyünde Rabbi Rahmana kavuşmuş şehit olmuştur.” dedi.
“Kıyamla tek amaçlarının kaybedilen veya kaybettirilmeye çalışılan dini değerlere sahip çıkmak ve onları korumaktı”
Yaşanan trajediyi anlatan Özdemir, Şeyh Said ve arkadaşlarının kıyamda bulunmalarının tek sebebinin İslam dininin emir ve yasaklarının çiğnenmesine karşı durmak olduğuna dikkat çekti.
Konuşmasının devamında Özdemir, son olarak şunları kaydetti: "Yaşanan bu zulümleri, Şeyh Said’in kıyam mücadelesini toparlayacak olursak, malumunuz o dönemde devletin içerisinde dinden uzaklaşan kurumlar meydana gelmişti. Medreselerin kapatılıp camilerin ahırlara dönüştürülmesi ve Ezan-ı Muhammed’in susturulmaya çalışılması gibi olayların yaşanması büyük oranda kıyamın başlamasının nedenlerindendir. Çünkü bizim insanımız dinine bağlı bir topluluktur. Atalarımız, dedelerimiz dine karşı yapılan saldırılar karşısında sabredemedi ve Şeyh Said Efendinin kıyam nidasına katılmışlardır. Amaçları ise kaybedilen veya kaybettirilmeye çalışılan dini değerlere sahip çıkmak ve onları korumaktır. Bu uğurda canlarını vermekten geri durmamışlardır. Şeyh Said Efendinin kıyamının amacı bu şekildedir. O dönemde yaşayan yaşlılarımız durumu hep bu şekilde anlatmışlardır. Allah Teala şehadetlerini kabul etsin inşallah."(İLKHA)