HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yılmaz, Rehber TV’de gazeteciler Kenan Çelik ve Hadi Aydemir’in yankıları devam eden 104 emekli amiralin darbe imalı bildirisine yönelik sorularını yanıtladı.
HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yılmaz
TSK’nın halka ideoloji dayatmaması gerektiğini söyleyen Yılmaz, "(Darbe imalı bildiri) Silahlı kuvvetler, halkın can ve malını korumaktan ziyade resmi ideolojiyi halka dayatma noktasında bir görev üstlenmiş. Anayasanın kendisi halkın inancını tehdit olarak görüyorsa o zaman sorun anayasadadır.
(Montrö Bildirisi) ideolojiler kalıcı değildir, devleti sınırlar. İdeoloji; devletin halkına hizmet etmesini engeller. Dolayısıyla ideolojiyi korumaya kendini addeden vesayet kurumları da gelişmelerin önüne engel olur. Vesayet kurumları, Kanal İstanbul’un yapılmasını devlet için bir tehdit olarak görüyor. Gezi olaylarındaki talep de bu yöndeydi. Demek ki birilerinin menfaatine zarar veriyor." dedi.
"Montrö Sözleşmesi nas değildir"
Sözleşmenin bir bahane olduğunu söyleyen Yılmaz, "Montrö Sözleşmesi bahanedir. Montrö Sözleşmesi nas değildir ki, bütün sözleşmeler kaldırılabilir. Sürece baktığımızda zaten bir rahatsızlık var. Siyaseti dizayn etmeye, ayar vermeye çalışıyorlar. Darbe imalı bildiriye söz konusu olan bir amiralin cübbeli/namazlı görüntüsü var. Sivil memurların ibadet özgürlüğü var ama silahlı kuvvetlerde çalışanların ibadet özgürlüğü yokmuş gibi bildiriye konu edilmiş. Burada bir rahatsızlık var.
İstanbul Sözleşmesinden çıkılmış olması da bu kesimlerde bir rahatsızlık oluşturmuş. TSK yönetmeliğinde yer alan ‘irtica-i faaliyet’ kelimesinin çıkarılıp yerine ‘örgütlerle irtibatı olmaması’ ibaresinin yer alması onları rahatsız etmiş." ifadelerini kullandı.
"Bu bildiriyi yayınlayanların kendi düşüncesi olduğuna kanaat etmiyorum"
Yılmaz değerlendirmesine şöyle devam etti:
Bu bildiriyi yayınlayanların kendi düşüncesi olduğuna kanaat etmiyorum! Türkiye’yi kendi istedikleri şekilde bir devlet moduna sokmak isteyen kesimlerle birlikte hazırlanmış bir bildiridir.
Darbecilere karşı ciddi bir yargılama yapılsaydı, onların yaşına/başına bakılmadan –her vatandaşa yaptıkları gibi- aynı muamelelerle derdest edilseydi, böyle bir bildiriye cesaret edilmezdi. Darbecilerin çoğu tutuksuz yargılandı, hüküm giymelerine rağmen tutuklanmadılar. Sonra da kalkıp bu şekilde hükümete ayar vermeye çalışacaklar.
Siyasetin değerini düşürmemek için bildiriye imza atan hepsinin tutuklanması gerekir. Siyaseti ezdirmemesi lazımdır. Arkasındaki uzantılarına kadar gitmesi lazımdır. Yoksa bugün bildiri yayınlarla yarın da gece yarısı bir darbeyle hükümeti değiştirmiş olabilirler. O cesareti bulabilirlerse onu da yaparlar. 15 Temmuz’da bunu gördük.
"Bunun üzerine ciddiyetle gidilmelidir"
Son olarak darbe imalı bildiriye imza atanların tutuklanması gerektiğine dikkatleri çeken Yılmaz, "Düşünce ifade özgürlüğü çerçevesinde ele almaya çalışıyorlar. Kesinlikle bu düşünce özgürlüğü değildir. Varsa bir düşünceniz basının karşısına çıkar istediklerinizi söylersiniz. Ama gece yarısı bildiri yayınlıyorsanız bunun bir amacı bir hedefi vardır. Ve bu iktidar üzerinde bir korku oluşturma ‘Bak gece yarısı gelebiliriz’ demektir bu. Bunun üzerine ciddiyetle gidilmelidir. Yeni ve sivil bir anayasa ile darbe/darbecilerin önü kapatılmalıdır." şeklinde konuştu. (İLKHA)