Bingöl Üniversitesi Enerji Çevre ve Doğal Afet Araştırmaları Merkezi Müdürü, İnşaat Bölümü Geoteknik Ana Bilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Kenan Akbayram, depremlerin oluşumları hakkında bilgilendirmede bulundu.
Deprem tahminlerinin tutarlılığı hakkında da konuşan Akbayram, deprem tahminlerinin istatistiksel olarak doğru olabileceğini ancak günümüz teknolojisinde gün belirtmenin mümkün olmadığını aktardı.
Dr. Kenan Akbayram, depremin yer kabuğunda oluşan bir olay oluğunu ifade ederek, “Yer küre içi soğuk, dışı sıcak bir kütledir ve içindeki sıcaklık yukarıya doğru çıkıyor. Bunun nedeni her sıcak cismin soğuma eğiliminde olmasıdır. Bütün gezegenler de böyledir. Dünya da soğumaya çalışıyor. İçerisinde bir sıcak kütle var, buna çekirdek diyelim. Bunlar sıcak kaya kütleleri olarak sıcaklığı dışarı verme eğilimindeler. Üst kabuğa doğru, yani yaşadığımız yere doğru sıcak kütleler çıkıyor. Biz bunu volkanizmadan anlıyoruz. Bu sıcak kütleler yukarıya doğru çıkarken bizim üzerinde yaşadığımız en son katman olan yer kabuğunda çeşitli parçalar oluşmasına neden oluyor. Tıpkı soğuyan kahvenin köpüklerinin hareket etmesi gibi hareket ediyor. Biz bu parçalara levha diyoruz.” dedi.
“Levhalar arasında oluşan hareketlilik sonucunda depremler oluşur”
Levha sınırlarında çok depremler oluyor diyen Akbayram, “Bu levha sınırlarından Türkiye sınırları içinde Doğu Anadolu fay zonu ve Kuzey Anadolu fay zonu var. Bunun dışında yine Türkiye yakınında fay zonu olarak Ege’de olan 'Ege Çukurları' dediğimiz bir bölge var. Bunlar çok deprem üreten büyük alanlardır. Bunlar dünyanın soğuması sonucu oluşmuş levhaların arasındaki sınırlardır. Bu sınırlarda levhalar arasında oluşan hareketlilik sonucunda depremler ve volkanizma oluşuyor. Biz bunu son yüzyılda Türkiye'de deprem olarak yaşadık, pek volkanizma yaşamadık.” ifadelerini kullandı.
“Depremlerin oluşma olasılığı iki türlü belirlenir”
Depremlerin tarihsel kaynaklarına değinen Akbayram, “Bizler geçmiş depremlerin tarihsel kaynaklarına bakıyoruz ve bunu iki şekilde yapıyoruz. Birincisi tarihsel kayıtları tutulmuş oluyor. Diyelim ki Osmanlı vakanüvistleri yazıyorlar ve şu tarihte deprem oldu veya eski kaynaklar, başka ulusların kaynakları kendi yıkılan şehirlerini yazıyorlar. Biz de diyoruz ki milattan sonra yüz yılda bu bölgede bir yıkım olmuş ve dolayısıyla burada bir deprem olmuş gibi. Bir başka yöntem ise Paleosismoloji yöntemidir. Bu yöntemle de bilinen fay hatlarına çukur açılmasıyla çukur içerisindeki depremleri tarif etmekle gerçekleşir. Bu çizimlerden en çok bilineni karbon 14’tür. Bu yöntemle depremlerin yaş tayini yapılır. Çıkan sonuçlarda örneğin denilir ki burada yaklaşık 100 yıl, 500 yıl veya bin 500 yıl burada önce deprem olmuş diye bu söylenebilir. Sonra denilebilir ki demek bu fayın 500 yıllık bir deprem tekrarlanma aralığı var. Kuzey Anadolu fayı için düşünürsek bu fayda ortalama deprem tekrarlanma aralığı 250 yıl.” ifadelerini kaydetti.
Akbayram konuşmasına şöyle devam etti:
“Bingöl’ün Yedisu ilçesindeki fay hattını düşünelim; bu fay 1784’te deprem üretmiş. Buna 250 yıl koyarsak yaklaşık olarak 2034 olur. Dolayısıyla bu 250 yıl dolmuş gibi. Ama bu 250 yıl sonra deprem olacak anlamına gelmiyor. Bu durum çok net değil, bunun hata payları oluyor. Bu hata payları da yüksek oranda, 20 veya 30 yıl sonra da olabilir daha erken de olabilir. Bunlar istatiksel bir durum. Ancak bu istatistiksel veriler genelde maalesef yanılmıyor.” (Ömer Aşkın-İLKHA)