İslam tarihinde birçok önemli güne tanıklı eden Aşura ile ilgili konuşan İTTİHADUL ULEMA Genel Başkan Yardımcısı Suat Yaşasın, tarihten bu yana Aşura'nın canlı olduğunu, o günde sünnet olan orucun tutulması, Hazreti Hüseyin'in ehlibeyti ile birlikte kerbaladaki şehit edilmesinin tüm Müslümanlar tarafından özellikle incelenmesi, araştırılması ve anlaşılması gerektiğini söyledi.
Hazreti Âdem'den başlamak üzere Hazreti Nuh, Hazreti Musa'nın hayatlarında önemli dönüm noktalarının yaşandığı, kerbela gibi İslam tarihine damga vuran Hazreti Hüseyin ve ehlibeytten birçok Müslümanın şehadetine denk gelen Aşura (10 Muharrem), yarın yeniden idrak edilecek.
Aşura'nın İslam tarihindeki önemi, nasıl anlaşılması gerektiği, o gün yapılması gerekenler ile ilgili İLKHA muhabirine konuşan İTTİHADUL Ulema Genel Başkan Yardımcısı Suat Yaşasın, Aşura'nın yalnızca tarihte değil günümüzde de canlılığını koruduğu, son olarak Adana'da şehit edilen Sacit Pişgin'in şehadeti ile Müslümanların yeniden dünya ve ahiret hesaplarını gözden geçirmesine vesile olduğunu dile getirdi.
"Aşura, zulme başkaldırının, haksızlığa karşı koymanın, teslim olmamanın yıldönümüdür"
Yaşasın, "Aşura, İslam tarihine damgasını vuran önemli günlerden birisidir. Salt İslam tarihi değil hazreti Âdem'den (Aleyhi selam) bugüne çok önemli günlerin Aşura'da cereyan ettiğini biliriz. Onun içindir ki Aşura gününde peygamber Efendimizden önce de oruç tutma geleneği gelmiştir. Peygamber Efendimiz de Tevrat'ta yazıldığı gibi Aşura gününde oruç tutmuş, buna ek olarak 9 veya 11'inci günün de eklenmesini talimat buyurmuştur. Bu anlamda tüm Müslümanları ilgilendiren bir gündür. Aşura, özellikle zulme, tuğyana, haksızlığa, istibdata, kendisini ilahlaştırmaya karşı Allah'u Teâlâ'nın müminleri kurtardığı veya müminlerin güçlü tepki gösterdiği günleri sembolize eder. Aşura denilince aklımıza kerbala gelir. Hazreti Hüseyin efendimiz ve ehlibeytten birçok kişinin şehit olduğu o facia hususu çok önelidir. Zulme karşı kıyamın, İslam dininin istibdata aracı hale getirilmesine engel olmak ile alakalı çok önemli mesajlar içerir. Hazreti Hüseyin Efendimizden önce de Aşura orucunun sünnet olmasını gerektiren asıl vaka, Hazreti Musa (Aleyhi selam) ile İsrail oğullarının firavunun zulmünden kurtulması, firavunun denizde boğulması gibi birçok önemli günün yıl dönümüdür. Bu anlamda Aşura, zulme başkaldırının, haksızlığa karşı koymanın, teslim olmamanın yıldönümüdür. Aşura'yı bunun için anmak gerekir." dedi.
"Kerbela hadisesi tüm Müslümanlar tarafından incelenmeli, araştırılmalı ve anlaşılmalıdır"
Hazreti Hüseyin Efendimizden bugüne Aşura'nın daha çok Şii Müslümanlar tarafından sahiplendiği gibi bir görüntünün oluşmasının Müslümanlar açısından iyi bir durum teşkil etmediğini belirten Yaşasın, "Şii'si Sünni'si tüm Müslümanların Hazreti Hüseyin'in ehlibeyti ile birlikte kerbaladaki şehadetini özellikle incelemeli, araştırmalı ve anmalıdır. Kuşkusuz kerbela hadisesi denilince hoşumuza gitmeyen görüntüler ortaya çıkıyor. Burada da 'suç bizde midir?' diye düşünmek gerekiyor. Olması gerektiği şekilde Hazreti Hüseyin ve beraberinde şehit olanları gerektiği gibi anmazsanız, anlamazsanız, bunun zorunlu çıkarımlarını nesilden nesile aktarmazsanız o zaman olmaması gerektiği gibi ananlara karşı yapabileceğiniz bir şey olmaz. O yanlışları düzeltemez, bidatların önünü kapatamazsınız. Bu anlamda çok mühim bir noktadır." diye konuştu.
"Aşura, tarihten bu yana canlıdır"
Yaşasın, "Tabiki Aşura tarihte kalmamıştır. Bazı rivayetlere göre Hazreti Âdem'in Hazreti Havva validemiz ile buluştuğu gün olduğu söylenir. Buna göre tarihin ilk gününden başlayıp çok önemli olayların geçtiği gün olduğunu gördüğümüzde, Peygamber Efendimizin torunun şehit olduğu günü de düşündüğünüzde tarihten bu yana Aşura canlıdır, diridir. Müslümanlar sürekli her yıl Aşura'da Peygamber Efendimizin yönlendirmesi ile sünnet olarak oruç tutuyorsa demek ki hatırlanması gereken bir şey var. Neden özellikle o günde oruç tutuluyor? Neden bugünkü gibi sıcak günlere denk geldiği halde insan daha fazla bunu hatırlamak istiyor? Kuşkusuz en önemli hikmetlerden birisi bunu hatırlaya çalışmak, Allah'a karşı sorumluluklarını bilme ve hesaplarını yaparken dünyayı hesaplamama, yeri geldiğinde vermesi gereken en değerli şey olan canını da yeri geldiğinde verebilmeyi öğrenmektir." şeklinde konuştu.
"Hazreti Ömer'i akla getiren Sacit Pişgin'in şehadeti, dünya ve ahiret hesaplarımızı yeniden gözden geçirmemize vesile olmuştur"
Geçtiğimiz günlerde HÜDA PAR Adana İl Başkanlığı'nda namaz kılarken şehit edilen Sacit Pişgin'in şehadetine de değine Yaşasın, son olarak şu ifadeleri kullandı:
"Adana'da şehit edilen Sacit kardeşimizin tam da bugünlerde şehit olması, tıpkı Aşura ve muharrem gibi şehadeti, zulme karşı başkaldırıyı, hak ve batıl mücadelesini daha fazla hatırlatıyor. Biraz da Hazreti Ömer Efendimizi hatırlıyor insan. Zira Hazreti Ömer de mihrapta, namazdayken şehit ediliyor. Hazreti Ömer'in şehadet yıldönümün muharrem ayından hemen önce, zilhiccenin son günlerine denk gelir. Rahmetli Sacit kardeşimizin de muharremin hemen başında şehit olması ister istemez Hazreti Ömer'i akla getirmiştir. Genç olsun olmasın hepimizin çokça dünyaya daldığı, dünyevi hesaplar yaptığı, gelecek kaygısı denilince aklına sadece dünyanın geldiği, kendisi, eşi, çoluk-çocuğu, yakın akrabası, dostu-düşmanı, söyleyeceği sözü, herhangi bir husus ile alakalı ne varsa dünyayı düşünmesi, dünya konuşması, dünya ile yaşaması gibi olumsuz bir pozisyona girmişken şimdi belki şehadeti hatırlama, Allah için olma, dünyanın geçiciliği, insanın dünyada Allah'ın dini uğruna verebileceği en değerli şeyin aslında canı olduğunu tekrar hatırlatması anlamında ciddi bir hatırlatıcı görevi oldu. Bu cihetle kendisini tekrardan rahmet ile anmış olalım." (İLKHA)