​Medrese eğitimlerini tamamlayan 28 talebe icazet aldı
Bingöl merkez Kılçadır köyünde bulunan medresede farklı zamanlarda ilimlerini bitiren 28 talebe için icazet merasimi düzenlendi.
​Medrese eğitimlerini tamamlayan 28 talebe icazet aldı

Bingöl Merkez Kılçadır köyünde bulunan Seyda-i Molla Mehdi Çakırcı Medresesi’nde ilimlerini bitiren 28 öğrenci için icazet merasimi düzenlendi.

28 kişinin icazet aldığı Programa; Bingöl İl Müftüsü Muharrem Genç, Genç İlçe Müftüsü Mahmut Kaya, MEDAV Vakfı Başkanı Tayyip Elçi, İTTİHDUL ULEMA üyesi Molla Sahap Korkutata, ESAB Başkanı Salih Ekinci, yine kent dışından Kars, Bitlis, Bingöl, Gaziantep, Muş, Elazığ, Batman, Siirt, Adıyaman, Konya, Şanlıurfa illerinde bulunan medreselerin temsilcileri katıldı.

Yoğun katılımın sağlandığı köydeki icazet merasimi Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı. Kur’an-ı Kerim tilavetinin ardından Kılçadır Medresesi müderrisi Molla Mehdi Çakırcı katılımcılara yönelik günün anlam ve önemi hakkında bir konuşma yaptı.

Çakırcı, "İslam’da ilk vahiy, talim ile başlamış ve bu talimde verilen ilk ders de ‘Rabbin adıyla oku’ olmuştur. Böylece İslam dini, 'oku' emriyle başlamış, ona tabi olanların hidayet ve saadeti dareyni ile de son bulacaktır. Kur’an-ı Kerim’de ilmin değeri daha çok ehl-i ilim övülerek anlatılmış, bu şekilde bizlere bir hedef ve model gösterilmiştir. Böylece imanın ilim, imansızlığın ise cehalet olduğu vurgulanmıştır." dedi.

"Peygamberimiz vahiy taliminin ilk muhatabı olurken, onun ashabı da onun ilk öğrencileri olmuşlardır"

İlim öğrenmenin önemine değinen Çakırcı, "İslam geleneğinde özellikle dini ilimler hoca talebe ilişkisi çerçevesinde gelişmiş Hazreti Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) ‘Sizin en hayırlınız Kur’an-ı öğrenen ve öğretenizdir’ fermanı gereğince en hayırlı olana talip olmamız istenmiştir. Âlemlere rahmet olan Peygamberimiz vahiy taliminin ilk muhatabı olurken, onun ashabı da onun ilk öğrencileri olmuşlardır. Bazıları ise Mescid-i Nebeviyi ilim için mesken edinmiştir. Asr-ı saadetten itibaren Kur’an’ı anlama gayesi ve gayreti neticesinde arapça, tefsir, kelam, fıkıh, hadis ve usul ilimleri gelişmiştir. Kur’an’a ve İslam’a mutaallik bu ilimler için tarihte Mescid-i Nebevi'nin devamı niteliğinde darü’l-hikmeler ve medreseler açılmıştır. Medreseyi medrese yapan nebevi eğitimin sahabe üzerindeki yansıması ve sahabenin aldığı terbiyenin hayata geçmiş halidir. Medreselerin en önemli kazanım ve gayeleri talebeye sabır, niyet, vefa, ibadet, takva, edep teslimiyet, amel, hürmet, îsâr ve tevâzu gibi özellikleri kazandırmaktır. Medrese geleneğinin temeli üç esasa dayanmaktadır. Bunlar: iman, ilim ve amel’dir. Bunun bir sonucu olarak Medrese geleneğinde ilmi ile amel etmeyenler ilimden istifade etmemiş olarak kabul edilir." diye konuştu.

"Müslümanların dünya ve ahireti için ilim zaruridir"

"Müslümanların dünya ve ahireti için ilim zaruridir." diyen Çakırcı, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Seküler dünya, ilmi dünyasına ve hevasına bir meta gördüğünden dünyasına faydalı olanı almış, fenni ilimleri kendi malı olarak görmüştür. İnsanlığa ruh veren İslami ilimler ise kasıtlı olarak göz ardı edilmiş ya da aslındaki saflıktan uzaklaştırılmaya çalışılmıştır. Yaklaşık iki asırdır devam eden bu vaziyete karşı ulemamız, direnmiş ve ümmeti ulemâsız kalmaktan kurtarmak için canı ve malıyla İslami ilimlere hizmet etmiştir. Bu sancaktarlığı bazen tek bir zat yaparken bazen de bazı aileler, ilmi kendine meslek edinmiş ve talebeye hizmeti kendilerine şeref ve hayat kabul etmişlerdir."

"Medreselerimiz en badireli ve zor şartlarda dahi direncini kaybetmedi"

Çakırcı, şunları söyledi: "Medreselerimiz en badireli ve zor şartlarda dahi direncini kaybetmedi. Lakin dört bir tarafımızı bir kasırga gibi etkisine alan dünyevileşme, olumsuz yönleri daha çok olan teknoloji ve sosyal medya, günümüzde medreselere karşı en büyük tehdit olmaya başlamıştır. Dünyevileşme marazı, Müslüman toplumların her kesimi gibi medrese ehli için de bir kanser gibi özü tahrip etmektedir. Temenni ediyoruz ki tarihin her safhasında bölgemizde dini ve kültürel tehlikelere karşı set olan ve ehl-i sünnetin kalelerinden biri olan bu kurumlar, gerek batı kaynaklı nifak kokulu akımlara ve gerekse dünyevileşmeye karşı halkı muhafaza etmekte muvaffak olsun."

"Halkın hiçbir kesimi medreselerden müstağni olamaz"

Medreselerin diğer önemli bir ayağının da halk ve toplum olduğunu ifade eden Çakıcı, "Medreselerin ayakta kalmasında halkın katkısı/desteği göz ardı edilemez. Bu fedakârlıklara karşılık medreselerin sorumluluğu da artmaktadır. Geçmişte medreseler ve seydalar halk ile iç içe olmuş, ictimai tüm sorunlarla ilgilenmiştir. Bu bakımdan asli bir vazife olan halkın dini talimi ve dini ihtiyaçların karşılanması medreselerin asli vazifelerinden biri olmuştur ve olmalıdır. Medreseler halk içindir ve halkın hiçbir kesimi medreselerden müstağni olamaz." şeklinde konuştu.  

"Medrese geleneğinde en önemli merhalelerden biri de icazettir"

Kadim medrese geleneğinde en önemli merhalelerden birinin de icazet olduğuna dikkat çeken Çakırcı, "İcazet sadece ilmî müfredatı nihayete erdirene değil aynı zamanda âdâb, usul gibi manevi değerlerin de talimini almış kişilere verilir. Her kişi sahip olduğu mal gibi ilim ve adaptan da infak etmekle yükümlü olduğundan icazet merhalesine varan kişi etrafındaki Müslümanlara rehberliğin bidayeti olan hocalığa ilk adımını atar. İcazet, tam yetkiyi ifade etmez. İcazetin tebrik ve teşvik yönü olmakla birlikte icazetin en mühim özelliği bir emanet niteliğinde olması ve silsiledeki ulemaya bir aidiyet bilinci vermesidir. İlmi tahsil eden her talebe, icazeti bir emanet olarak alır ve aidiyet hisseder. Tarihteki hercü-merclerde medreseler zaman zaman bina olarak sarsılmalara ve yıkılmalara maruz kalmışsa da icazet ve izin geleneği sayesinde hocanın sadece yetkin ve layık talebesine izin vermesi, bağlantının kopmasını engellemiş, denetlemeyi sağlamış, tüm ilim alanlarında ilmin güvenli bir silsile ile kaynağına bağlı kalmasını sağlamıştır." diye konuştu.  

"İcazet, Kur’an ve sünnete, ve Ehli Sünnet çizgisine bağlı kaldığı sürece geçerlidir"

İcazet alan kişilere de tavsiyelerde bulunan Çakırcı, konuşmasını şöyle tamamladı:

"Bugün selef, meşayih ve üstatlarımızdan tevarüs ettiğimiz bu gelenek esasında Peygamberin 'Size iki emanet bırakıyorum. Bunlara sımsıkı sarıldıkça haktan sapmazsınız. Bunlar Kur’an-ı Kerim ve sünnetimdir' sözüne itaatin göstergesidir. Bu sermayeyi korumak vazifemiz olan ilim ile amelin en birinci adımıdır. Mucaz talebe, bilmelidir ki almış olduğu icazet, Kur’an ve sünnete ve Ehli Sünnet çizgisine bağlı kaldığı sürece geçerlidir."

"El ele vererek ümmeti Muhammed’in sorunlarını bir arada çözeceğiz"

Bingöl İl Müftüsü Muharrem Genç de "Niyetimiz çok önemli. Mahalli niyetle bir yere varamayız. Evresel ümmeti Muhammed niyetiyle hareket etmeliyiz. Yani Hazreti Resüllahın ümmetini kucaklamamız gerekiyor. Mahalli çalışmalarımız, mahalli niyetlerimiz, mahalli çerçevede düşündüğümüz hiçbir şey bizi hakikate götürmeyecektir. Kurumlarımız arasındaki sağlamamız lazım. Medreselerimiz ilahiyat fakültelerinin alternatifi değildir. İlahiyat fakülteleri de medreselerin alternatifi değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı medreseler ve ilahiyat fakültelerinin alternatifi değil, medreseler ve ilahiyatlar diyanettin alternatifi değildir. Üçü kardeş kuruluştur. El ele vererek ülkemizin, ümmeti Muhammed’in sorunlarını bir arada çözeceğiz." İfadelerini kullandı.

Ayrıca programda, Şeyh Muhammed Zahid el-Haznevi, Konya’dan Molla Salih Xursi, Diyarbakır’dan MEDAV Vakfı Başkanı Molla Tayyip Elçi, Emekli Müftü Hanefi Balı, günün anlam ve önemine binaen birer konuşma yaptı.

Program, yapılan konuşmaların ardından medrese eğitimlerini tamamlayan 28 kişiye talebeye icazetleri verildi, akabinde misafirlere yapılan yemek ikramıyla son buldu. (Nihat Kanat-İLKHA)


Kategori: Güncel
YORUM YAPIN(üye olmadan da yorum yapabilirsiniz)
Yorumla
İptal

KATEGORİ HABERLERİ

-