İslam'a hizmet yolunda yeni çığırlar açabilmek, İslam davası için layıkıyla mücadele edebilmek ve Allah yolunda şehid olabilmek, tüm Müslümanlar için en büyük gaye ve çabadır. Müslümanlar bilir ki şehadet Rabbe teslimiyetin en güzel ispatıdır.
Rabbine iman eden nice erler tarih boyunca bu amaçla mücadele etmiş, birçok zorluğa, sıkıntı ve meşakkate katlanarak ilahi rızaya kavuşmak için çabalamıştır. Bu öylesine bir mücadele ve çabadır ki taliplisinden tüm benliğiyle teslimiyeti ve dünyasal ne varsa tecerrüt etmeyi ister. Bu nedenle ancak Rabbine her yönüyle teslim olmuş, tüm dünyalıkları ayaklar altına almış ve şahadet aşkını idrak edip benimsemiş mücahitler, Rabblerinin yardımıyla bu mücadeleyi başarabilmiş ve Kur'an-ı Kerim'de vaat edilen nimetlere kavuşmuşlardır.
İslam-küfür mücadelesi kıyamete kadar devam edecektir
Bu mücadele yer ve zaman ile sınırlı değildir. Tevhid bayrağının her yerde yükseltilmesi, bu uğurda mücadele edilmesi ve bedel ödenmesi esastır. İslam'ı kendisi için hayat metodu olarak benimseyen her kul kendi beldesinden başlamak üzere bununla mükelleftir. Bunun içindir ki tarih boyunca dünyanın birçok yerinde bu uğurda mücadele verilmiş ve bu mücadele günümüze kadar süregelmiştir. Tevhid-şirk, İslam-küfür mücadelesi hiçbir zaman durmamış ve kıyamete kadar devam edecektir. Tıpkı günümüzde dünyanın birçok yerinde olduğu gibi...
Bölgede de Müslüman halk her zaman İslami değerlerine sahip çıkmış, İslami şiarları yaşatmak için mücadele etmiş ve birçok sıkıntıya maruz kalmıştır, kalmaya da devam etmektedir. Sıkıntı ve meşakkatler iki boyutlu ve iki renklidir. Bir taraftan neredeyse bir asra varacak Kemalist rejimin İslam dinine ve Müslüman halka olan düşmanlığı ve halka zulüm ve baskısı devam ederken diğer taraftan halkı kurtarmak için sözde mücadele ettiğini iddia eden ama uygulama, zulüm ve baskılarıyla Kemalistlerden geri kalmayan mürted örgütün varlığı, duyarlı insanları harekete geçirmiştir.
Böylesi bir ortamda bölgedeki Müslümanlar zillete boyun eğmemiş, Kemalist rejimin tüm baskılarına rağmen on binlerce insana tebliğ ulaştırılmış, evlerde birer aksesuar gibi asılan ama çoğu kimsenin okumayı beceremediği Kur'an-ı Kerim'e sahip çıkılmış, on binler Kur'an öğrenerek ve öğreterek İslam'ı yaşamaya ve hizmete başlamıştır.
Bölge Müslümanları zillete boyun eğmedi
Tüm çabalarına rağmen bu hizmeti engelleyemeyen Kemalist rejimin yanında mürted örgüt de Müslüman bireylere baskıyı artırmaya ve zulme başladı. Örgüt tüm bölgeyi kendisi için adeta bir tarla görüyordu, istediği gibi eker biçer, çeker çevirirdi. Karşı gelmek bir yana, itiraz dahi öldürülmek için geçerli bir gerekçeydi onların yanında.
Bölge Müslümanlarının İslami değerlerin yozlaştırılmasına, halkın İslam'dan uzaklaştırılıp küfrî inançlara itilmesine, "Rabbim Allah'tır" diyenlere baskı yapılmasına göz yumması ve sessiz kalması beklenemezdi. Çünkü kendisine defalarca yapılan "çatışmaların kimseye yaramayacağı ve bu işten sadece devletin istifade edeceği" yönünde ikaz ve uyarılara kulak asmayan mürted örgüte karşı elbette izzetli bir şekilde direnmek ve İslami değerleri savunmak gerekirdi.
Muhammed Ata zulme başkaldırışın adı oldu
Mürted örgütün İdil ilçesinde iki Müslümanı şehid etmesi artık sözün bittiği anlamına gelmişti. Nusaybinli olup Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi matematik bölümü öğrencisi olan Muhammed Ata Zengin, böylesi bir dönemde İslami dava için verimli görev ve hizmetlerde bulunuyordu. Yine böylesi bir görev akabinde Kemalist rejim güçleriyle girdiği çatışmada 3 Aralık 1991'de şehid olarak Rabbine kavuştu.
Muhammed Ata şehid olduğunda on dokuz yaşında üniversite öğrencisi bir gençti. Böylesi bilinçli gençlerin yetişmesi ve İslam uğruna kendini feda etmesi, yıllardır çorak kalmış bölge için büyük bir onur ve mazlum Müslümanlar için İslami değerleri ve kendilerini koruyup sahiplenecek nesillerin olduğunun müjdesiydi.
Muhammed Ata zulme başkaldırışın adı oldu. O güne kadar Müslümanlara her türlü zulmü reva gören ve her istediklerini yaptırabileceklerini zanneden zavallılar, Müslümanların zulme dur diyebileceğini gördü.
Ömrünün baharını İslami davaya feda etti
Muhammed Ata'nın eylem ve misyonu, dünyevi değerlerden vazgeçme ve tecerrüdün göstergesiydi. O okulunu, geleceğini ve en önemlisi ömrünün baharını İslami davaya feda ederek, kutlu İslam davasını kanıyla suladı.
Muhammed Ata ismi takva, teslimiyet ve fedakârlık için bir çığır oldu. O dönemi yaşayan ve onu tanıyanlar bilir ki şehid tüm benliğiyle davaya teslim olmuş, amel ve ibadetlerinde örnek ve fedakâr bir şahsiyetti.
Muhammed Ata İslami hareketin ilk şehitlerindendi. Nice arkadaşı ve dava kardeşi ona kavuşmak, onun gibi şehid olabilmek için çabalamış ve tüm benliğiyle bu uğurda mücadele etmiştir.
Muhammed Ata'nın şahadetiyle başlayan ve akabinde yüzlerce şehidin verildiği mücadelenin bedeli Müslümanlar için ağır olmuş, birçok Müslüman zulme, işkenceye, muhacerete ve zindanlara maruz kalmıştır. Ama bununla beraber İslam düşmanları bölgede her istediklerini yapamayacaklarını, İslam ve İslami değerler için her şeylerinden vazgeçebilen Müslümanların olduğunu fiili olarak anlamış ve ona göre adımlar atmak zorunda kalmıştır.
Müslümanlar elbette gerginlik ve çatışmaların olmasını istemez. İslami değerlerine ve akidelerine alenen bir saldırı olmadıkça da kimseyi kendisine hedef almaz. Ama İslami yaşamın engellenmesi ve akideye saldırı olursa müminlerin davalarını koruması esastır. Bu İslam tarihi boyunca böyle olmuştur. Muhammed Ata'nın şehadeti de bu misyonu taşımaktadır.
İslam'a teslim olmuş her birey bu bilinçte olmalı ve gerektiğinde Muhammed Ata gibi kendisini kutlu İslam davasına feda etmekten geri kalmamalıdır. Bu dava gerçekten çok büyüktür. Dün Muhammed Ata, bedel ve fedakârlığın adı olmuşsa bugün bedel daha da büyümüş, nice Müslümanlar kendilerini kutlu İslam davasına feda etmekten geri kalmamışlardır. (İLKHA)