İslam Peygamberini desteklemek için uluslararası bir heyetin kurulmasında emeği geçen herkesi tebrik ederek konuşmasına başlayan Görmez, heyetin kurulmasında öncülük eden Dr. Muhammed Sağir'e özellikle teşekkür edip çalışmalarında başarılar diledi.
"Peygambere hakaret tüm Müslümanlara ve insanlığa yapılmıştır"
İslam peygamberine yapılan hakaretlerin sadece peygamberimizin şahsına yapılmadığını belirten Görmez, "Bu hakaret sadece Kureyş Kabilesine, Araplara, Türklere, Kürtlere ve Müslümanlara yapılan bir hakaret değildir. Bu, bütün insanlık medeniyetinde kıymet sahibi herkese yapılan hakarettir. Bu hakaret, Hazreti Âdem Aleyhisselam'dan Meryem oğlu İsa Aleyhisselama kadar tüm peygamberlere ve ahlak sahibi herkese yapılan hakarettir. Bu saygısızlık varoluşun manasını tam anlayan herkese yapılan çirkin bir hakarettir." dedi.
"Özgürlük adı altında peygamberimize hakaret ediyorlar"
Peygamberimize yapılan saygısızlığın batı toplumunda yeni bir durum olmadığını hatırlatan Görmez, bu durumun son dönemde farklı bir aşamaya taşındığına dikkat çekti.
Görmez, "Başta batı toplumunu, Müslümanlardan ve İslam'dan korkutuldu. Sonra bu korkuyu nefrete dönüştürdüler. Daha sonra nefretten düşmanlığa, düşmanlıktan taassuba ve ırkçılığa, ırkçılıktan kültürel ihanette, kültürel ihanetten de kültürel işkenceye evirildi. Son olarak gördüğümüz kadarıyla, özgürlük adı altında yaptıkları karikatürler ve sanat olarak adlandırdıkları bazı hakaretlerle sürdürüyorlar. Şimdi ise Müslümanlara peygamberiyle saldırmaya başlayarak yeni bir aşamaya geçtiler." diye konuştu.
"Hazreti Muhammed'e yapılan saldırı tüm peygambere ve insanlığa yapılmıştır"
Bir ümmete peygamberiyle nasıl saldırılır? Batılı toplumlar niçin İslam'a ve Müslümanlara peygamberi üzerinde saldırıyorlar? Müslümanların bu saygısızlığa nasıl cevap vermemiz gerekir ve bu konuda tutumumuz nasıl olmalıdır? Gibi sorulara cevap veren Görmez, şöyle konuştu:
"Birinci sorunun cevabı, bir kavme veya medeniyete saldırmanın en çirkin, en zalim ve en kötü yolu, iman ettikleri peygamberlerine saldırmaktır. Kin ve nefretle İslam'ı ve Müslümanları baltalamaya çalışmak, üzerinde güneşin doğduğu medeniyetler çatışmasının en çirkinidir. Müslümanlara göre, Rasulullah (Sallalahu Aleyhi Vesellem) babalarından, çocuklarından ve sevdiklerinden daha değerlidir. Bu konuda Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor; 'Peygamber müminlere kendilerinden daha yakındır, eşleri de onların anneleridir' (Ahzap 6) Bir medeniyetin peygamberine yapılan saldırı kabul edilemeyecek kültürel işkencedir. Yapılan bu saygısızlık sadece Muhammed (Sallalahu Aleyhi Vesellem)'e yapılmamıştır. Bu, diğer bütün peygamberlere ve milletlerin mukaddes değerlerine yapılan bir saldırıdır. Özgürlük adı altında bir milletin veya halkın değerlerine saygısızlık kabul edilecek bir şey değildir.
"Fransa, kendi topraklarında yaşayan 6 milyon Müslümanın varlığına tahammül edemiyor"
İkinci sorunun cevabı, Batılı toplumlar, Müslümanlara saldırdığında niçin bunu özellikle Resulullah (sav) üzerinden yapıyorlar? Niçin İslam'a saldırmak istediklerinde onun şahsına yönelik çirkin saygısızlıklarda bulunuyorlar? Niçin bu saygısızlıkları propagandalarına merkez ediniyorlar? Bunların tek nedeni dini ve lahuti hedefler değildir. Aksine bu durumun kültürel, sosyolojik ve hata ekonomik birçok sebebi bulunuyor. Üzülerek söylüyorum ki, bu tutumları tarihlerinden geliyor. Bu, Ortaçağ'da Müslümanlara yönelik ekilen düşmanca taassubun neticesidir. Ortaçağ romanlarında, hikâyelerinde, hata çocuk hikâyelerinde ve diğer kaynaklarında, düşmanlıklarını Resulullah üzerinden yürüttüler. Aydınlanma diye isimlendirdikleri çağda bile bu karanlığı aydınlatmadılar. Aksine bu zifiri karanlığı daha da koyulaştırdılar. Ardından akademik oryantalistler geldi ve aydınlanma çağındaki karanlığı akademik açıdan, Ortaçağdaki hurafelerle birlikte ele aldılar.
Bunun yanı sıra batılı toplumları Resulullah'a saldırmaya iten diğer bir etken de medeniyetlerinin acziyetidir. Avrupa'nın kurduğu medeniyet demografik korkular neticesinde ortaya çıkmıştır. Bunun için onların medeniyeti farklılığı ve çeşitliliği idare ve kabul edebilecek şekilde gelişmemiştir. Onların bu acziyeti, Avrupa'da yaşayan 30 milyon Müslümanı kaldıramıyor. Onları kabul edebilecek güçte de değildir. Fransa, kendi topraklarında yaşayan 6 milyon Müslümanın varlığına tahammül edemiyor ve onları kabullenemiyor. Bu kin ve düşmanlık batılı toplumların içine Müslümanlardan ve İslam'dan korkutularak başlandı. Sonra korkuyu nefrete, nefreti düşmanlığa, düşmanlıktan taassup ve ırkçılığa, ırkçılıktan kültürel ihanete, kültürel ihanetten kültürel azaba tahvil ettiler. Ancak burada bizim de rolümüz bulunuyor. Kendimizle ilgili öz eleştiri yaptığımızda; Resulullah'ı örnek alıp onun gibi yaşadık mı? Peygamber (sav)'le ilgili hatalı düşünceler ve onun sünnetine yönelik dar düşüncelerimiz mi buna neden oldu? O'nu güzel ve istenilen bir şekilde anlatık mı? O'nu temsil edebildik mi? Bu sorular bizi diğer sorunun cevabına sevkediyor.
"Hazreti Muhammed sadece Müslümanlara değil tüm insanlığa gönderilmiştir"
Üçüncü sorunun cevabı, biz onların bu saygısız tutumlarına nasıl karşılık verebiliriz. Bu gibi durumlara karşı tutumumuz nasıl olması gerekir? Burada bizim ilk görevimiz Resulullah (sav)'i dünyaya en güzel surette tanıtmaktır. Onun doğru düşüncesini, yüce ahlakını, övülmüş sünnetini ve güzel yüzünü insanlara anlatıp bilinçlendirmektir. İkinci görevimiz ise, onun ahlakını ve onun yaşantısını hayatımızda fiili olarak tatbik etmektir. Batılı toplumların kökleşmiş taassuplarına ve kör taklitçiliklerine karşı, amel, ilim ve hikmetle karşı durup kökünden kaldırabiliriz. Unutmamız gerekir ki, her yerde İslam'a ve Müslümanlara düşman kişiler bulunabilir. Ancak Müslümanların başkalarına düşmanlık yapması gerekmiyor. Yine İslam Peygamberi Muhammed'e karşı düşmanlık yapılabilir. Ancak peygamberler kimseye düşman olmaz. Bunun için Müslümanların da düşmanların bu tutumlarına karşı hikmetle karşı durması gerekir. Kalbinden merhameti söküp, öfkeyle, kinle, nefretle ve intikamla hareket etmemesi gerekir. Çünkü peygamber, âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Sadece biz veya İslam ümmetine değil, bütün herkese rahmet olarak gönderilmiştir.
Üçüncü ve son görevimiz ise, hakarete, kötülüğe kötülükle karşılık verilmekten sakınmaktır. Müslümanlar hiçbir peygamber arasına fark koymaz. Kur'an-ı Kerim bizi, başkalarının taptıkları putlarına bile küfür etmemizi yasaklıyor. 'Allah’tan başkasına tapanlara kötü söz söylemeyin; sonra onlar da bilmeden, taşkınlık yaparak Allah hakkında kötü sözler söylerler. Böylece biz her ümmete kendi işlerini çekici gösterdik. Sonunda dönüşleri rablerinedir. Artık O, ne yaptıklarını kendilerine bildirecektir.' (Enam 108) Bunun için hakaret edenlere misliyle hakaret edip onlar gibi davranırsak, onlara istediklerini verip amaçlarına ulaştırmış oluruz. Özellikle Avrupa'da ikamet eden kardeşlerimiz buna dikkat etmeleri gerekir." (İLKHA)