Emperyalist Batı’nın son yüzyılda kendisine uşak olmuş olanların eliyle mazlum Kürt halkına karşı işlediği ve üzerinden 30 yıl geçen Halepçe vahşetinin acısı ve elemi ilk günkü gibi acısını koruyor.
Tarih, mazlum ve mustazaf halkalara yönelik katliamlarla dolu. Emperyalistler, kimi zaman kendi elleriyle, kimi zaman da kendilerine uşaklık eden hain yöneticilerin elleriyle mazlum İslam coğrafyasında katliamların altına imza atmış, atmaya da devam ediyor.
Emperyalist dünyanın tüm dayatmalarına rağmen inancından, kültüründen, örf ve adetlerinden taviz vermeyen Müslüman halklar, tarihin her evresinde emperyalist batı ve onun yerli maşalarının hedefi haline gelmiştir. Bilhassa son yüzyılda Müslüman Kürt halkının, emperyalistlerin tasarrufu ile dörde bölünmesi ve idareleri altında bulunduğu devletlerce baskı, zulüm ve dayatmaların altında tutulmaları, bazen de bu zulüm ve dayatmaların katliamlarla neticelenmesi Kürdistan coğrafyasının makus talihinin en acı sahnelerinden oldu.
Zilan, Dersim, Susa, Başbağlar, Halepçe ve daha nice katliamlar bu makus talihin mücessemleşmiş hali olarak tarihin kara sayfalarına geçti.
Dün Halepçe de Emperyalistlerin uşağı Saddam’ın eliyle işlenen katliamların çok daha büyükleri bugün de
İslam coğrafyasında işlenmekte, yıllar sonra bu katliamın failleri başka isimlerle karşımıza çıkmaktadır.
İslam coğrafyasında da akıtılan kanların, yaşatılan zulümlerin, harabeye çevrilen şehirlerin, yok edilen umutların, yetim bırakılan çocukların, dul kalan kadınların senaryolarını hep aynı aktörler tarafından çiziliyor. Sadece değişen ise bu senaryonun oyuncularıdır.
Dün Saddam, bugün ise Sisi ya da Kral Faysal üzerinden zulümlerini devam ettiren Emperyalist Batı’nın mazlum coğrafyaya en büyük getirisi ise gözyaşı, kan ve ümmetin arasına atılan fitne tohumları oldu.
Evet, İslam coğrafyası tarihin hiçbir döneminde bu kadar mazlum olmamış, bu kadar bölünmemişti, bu kadar yalnız kalmamış, bu kadar tahrip olmamıştı.
Bugün 16 Mart 2018. Hiroşima ve Nagazaki’den sonra en büyük insanlık trajedisinin yaşandığı Halepçe Katliamının 30’uncu yıl dönümü. Halepçe, Irak Kürdistanı’nın Süleymaniye kentine yaklaşık 80 kilometre uzaklıkta bulunan bir ilçe. Kürtlerin yaşadığı bu ilçe İran Kürdistanı’na 10 kilometre uzaklıkta. Düz bir ovada kurulan Halepçe, sırtını İran ile arasına sınır olarak belirlenen yüksek bir dağa yaslamış, Müslüman Kürtlerin yaşadığı küçük bir yer.
Fakir ama inançlı bir halkı var Halepçe’nin. Halepçe sokaklarında gördüğünüz yaşlı genç kime 16 Mart 1988 tarihini sorarsanız sorun duyacağınız tek ses derin bir “ahh” olacaktır.
Boğazlarında düğümleniyor sözcükler, sadece parmaklarıyla işaret ederek, kimileri “evladımı şurada kaybettim” derken, kimileri de “anamı, babamı, kardeşimi, tüm ailemi işte şurada” diyebiliyor.
Katliamın en büyük tanığı olan mezarların bazılarına 3 kişi, bazılarına 4 kişi birlikte defnedilmiş. Yan yana dizilmiş yüzlerce mezar.
Her birinin dilinde Halepçeli olarak yaşadıkları mezalim dile geliyor. Anlattıkça sözcükler düğümleniyor, yürekler acı çekiyor, gözlerden yaşlar akıyor. Dudaklardan dökülen tek sözcük “Allah bir daha yaşatmasın” oluyor.
Tarihte de hep direnişin adı olmuştur Halepçe. Tarihte yaşanan birçok saldırıya boyun eğmemiş, canları pahasına inançlarından taviz vermemişlerdir. Saddam ve Baas rejiminin zulüm ve haksızlıklarına karşı her zaman direnmiş, bu tutumundan dolayı da emperyalistlerin ve uşaklarının hedefi haline gelmiş.
Halepçe ve civarındaki köylerde yaşayan Müslüman Kürt halkı, İran ve Irak savaşının yaşandığı dönemlerde çok büyük zulümlere maruz kalmışlardır. Saddam ve Baas rejimi döneminde katlanarak artan bu zulümler artık sistematik bir hal almıştı.
Tarihler 1986’yı gösterdiğinde Kürt halkını imha planını devreye sokan Saddam, Kürtlerin yaşadığı Şeywassen ve Barisan köylerine kimyasal saldırı düzenleyerek, yüzlerce mazlum insanı katletti, yüzlercesini ise yaraladı. Bu saldırılar, dünya kamuoyu tarafından görülmezken, yaşanan bu vahşetlere karşı dünyanın sergilediği umursamaz tavır Kürtlere yönelik büyük bir katliamın da habercisiydi.
Zulme karşı direnişi ve emperyalizm karşısındaki sağlam iradesi Halepçe’nin hedef olmasındaki en büyük sebep olmuştu. 16 Mart 1988 tarihine gelindiğinde, tarihe kara bir leke olarak geçecek olan Halepçe Katliamı tüm dünyanın gözleri önünde işlenmiş oluyordu.
Emperyalistlerin Saddam’a verdiği kimyasal silahlar Halepçe üzerinde deneniyor, Müslüman Kürt halkı, inancının ve kimsesizliğinin bedelini en ağır şekilde ödüyordu.
Önce Halepçe kentiyle olan bütün irtibatlar kesildi. Yollar kapatıldı. İmha için tüm hazırlıklar tamamlandı. Irak’tan havalanan uçaklar, Halepçe’nin semalarından ölüm yağdırdı. Halk evlerine girip, camlarını kapatmaya çalıştılar fakat mazlum halk zalim Saddam’ın Halepçe’yi kimyasal silahlarla vuracağından habersizdi. Önce konvansiyonel silahlarla vurularak evleri tahrip eden ve camların kırılmasını sağlayan zalimler, ardından elma kokulu kimyasal ölümü mazlum Halepçelilerin üzerine yağdırdı.
Kokuyu alanlar oldukları yerlere yığılı verdiler. Kucağında küçücük bebeleriyle yerlere yığılan anneler, “Elma kokusu geliyor” diye feryat eden bebekler, ellerini semaya açarak, feryat eden babalar, evlerinin eşiğinde yığılan dedeler, ne olup bittiğini henüz anlamayan gelinler, muradına eremeyen gencecik kızlar, gökten yağan bombalardan kaçan gencecik fidanlar…
Halepçe katliamında 5 bini aşkın Müslüman Kürt hunharca katledilirken, binlerce kişi kimyasal gazlar neticesinde yaralanmış ve sakat kalmıştı.
Halepçe Katliamının üzerinde 30 yıl geçti. Saddam rejimi yıkıldı. Saddam ve kuzeni Kimyasal Ali (Ali Hasan el Mecid) idam edildi. Ama Halepçe’nin yaraları hâlâ tam olarak sarılmış değil. ABD’nin başını çektiği ve katliamın azmettiricisi olan emperyalist ülkeler halen daha hukuk karşısına çıkmadı/çıkarılamadı.
İslam ülkeleri için ise büyük bir utanç olarak tarihe geçen bu katliamdan geriye binlerce acı hikâye kaldı. Ama bu acılardan ders çıkaramayan ümmet, bugün de aynı acıları yaşamaktan kurtulamıyor.
Dün Halepçe’nin üzerine inen kara bulut bugün Suriye’de, Myanmar’da, Yemen’de ve daha birçok İslam beldelerinde acı ve elem yağdırmaya, Müslümanların canını, malını, namusunu talan etmeye devam ediyor.
O gün olduğu gibi bugün de emperyalist dünya tüm bu yaşananlara zemin hazırladığı gibi, Müslümanlar’ da bu vahşetlere karşı kör ve sağır kalmaya devam ediyor.
(Şükrü Tontaş-İLKHA)