HÜDA PAR Genel Sekreteri ve Parti Sözcüsü Şehzade Demir, partisinin bu haftaki iç ve dış gündeme dair değerlendirmesini paylaştı.
Partisinin Ankara'daki genel merkezinde açıklama yapan Demir, emekli maaşları, ırkçı saldırılar, din görevlileri ve âlimlerin yaşadığı yargılanma korkusu, insan hakkı ihlalleri, TL’deki değer kaybı, Türkiye'nin körfez ülkeleri ile başlattığı yeni dönem ile işgal rejiminin Filistinlilere yönelik artan baskılarına ilişkin konuştu.
"Halk, artık beslenme ve barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır"
Yüzde 60’ların üstüne çıkan enflasyon oranlarının halkın alım gücünü ciddi şekilde etkilediğini belirten Demir, dar gelirlilerin her gün daha da kötüleşen ekonomik durumunun büyük bir sosyal buhrana doğru gittiğini ifade etti.
SGK emeklilerine ve sosyal yardım programı kapsamında yer alan yaşlı, engelli, evde bakım, sosyal ekonomik destek, dul ve yetim maaşlarında yılbaşında yapılan artışlar yüksek enflasyon karşısında eridiğini söyleyen Demir, "Halk, artık beslenme ve barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. Hayat, beslenme ve barınma hakkı temel insan haklarındandır. Bu hakların güvence altına alınması devletin asli vazifesi, varlık ve meşruiyet nedenidir. 2022 Mart ayı rakamlarına göre dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 5 bin TL sınırına yaklaşırken yoksulluk sınırı ise 16 bin TL’yi aştı. Bir kişinin yoksulluk sınırı ise 5 bin 878 TL’ye çıktı. Mevcut ekonomik şartlar, emekli maaşları ve sosyal yardımlarda makul bir artışa gidilmesini gerekli kılmaktadır. Bu anlamda Ramazan ve Kurban Bayramlarında emeklilere verilen 1.100 TL’lik ikramiye, en düşük emekli maaşı olan 2 bin 500 TL’den az olmamalıdır." dedi.
"Karaman'daki çirkin olayı şiddetle kınıyoruz"
Demir, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi KYK yurdunda düzenlenen programda Kürtçe şarkılar söyleyip halay çeken öğrencilere, kendilerine “Karamanoğlu Mehmetbey Ülkücüleri” adını veren bir grup tarafından alıkonularak zorla bir depoya götürüldüğü ve telefonlarına el konulduğunu hatırlattı.
Demir, "Tehdit ve baskı ile sosyal medya hesaplarından 'Dün gece ahlaksızca Kürtçe halay çektiğimiz için mukaddes Türk Halkından ve Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi’nin gerçek sahibi olan Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Ülkücülerinden özür dileriz.' şeklinde paylaşım yaptırılmıştır. Bu çirkin olayı şiddetle kınıyoruz. Geçmiş yıllarda da benzer olayların yaşandığı Karaman’da gerçekleşen bu olay, aslında Türkiye’de yaşayan 85 milyon vatandaşa yapılan bir saldırı olarak görülmelidir. Kimi siyasetçiler ile yetkililerin son dönemlerde sıkça kullandıkları ırkçı ve ötekileştirici dil, bu tür olayların yaşanmasına zemin hazırlamaktadır." diye konuştu.
"Karaman’daki bu çirkin olay kesinlikle örtbas edilmemeli"
Bölgenin ayrıştırıcı ve ötekileştirici politikalardan çok çektiğini söyleyen Demir, "Son dönemlerde ülkemizde yaşayan farklı milletlere mensup insanlara yönelik sözlü ve fiili saldırılardaki artış dikkatleri çekmektedir. Bu durum birlik, beraberlik ve kardeşliğimizi tehdit edecek boyutlara ulaşmıştır. Her insan dinini, dilini ve kültürünü yaşama hakkına sahiptir. Karaman’daki bu çirkin olay kesinlikle örtbas edilmemeli ve ivedilikle soruşturulup ilgililer hakkında gereken yasal işlemler yapılmalıdır. Başta devleti idare edenler olmak üzere siyaset kurumunu ve ilgili tüm kesimleri daha duyarlı olmaya ve bu tür çirkin olayların bir daha yaşanmaması için sorumluluk almaya davet ediyoruz." şeklinde konuştu.
"Din görevlilerinin hiçbir baskı altında kalmadan minberde dinin hakikatlerini ilan edebilmeli"
İslam'ın yalnızca insanların ruhaniyetlerini besleyen bir din olmadığını, içtimai hayatın tamamını düzenleyen kaidelerle geldiğini belirten Demir, "İslam, dini toplumun vicdanı haline getirmiş, güzel ahlakın yerleşmesini ve adaletin tesisini amaçlamıştır. Ahlaksızlığın, zulmün ve kötülüklerin insanlığı çepeçevre kuşattığı bu zaman diliminde İslam, inananlar için yegâne sığınaktır. Din görevlileri ve âlimler de hiçbir tesir altında kalmadan, insanları kötülükten sakındırarak doğru yola davet etmekle vazifelidir." İfadelerini kullandı.
Demir, şunları söyledi:
"Diyanet İşleri Başkanlığının din hakikatlerini konu alan vaaz, hutbe veya yazılı eser şeklindeki kurumsal açıklamalarının zaman zaman yargıya konu edildiğine şahit oluyoruz. Âlimlerin vazifesi, dinin söylemine aracılık etmektir. Toplumsal meselelere dinin yaklaşımını dile getirmemeleri ise vazifenin ihmalidir. Durum böyleyken fuhşiyat, cinsi sapıklık, faiz, alkol gibi hususlarda din görevlilerinin dinde var olan kaideleri aktarmaları sebebiyle yargılanmaları, dinin hükümlerinin yargılanması anlamına gelmektedir. Bu durum, insanların İslam’a ulaşmalarının engellenmesi ve inanca baskıdır. Olması gereken, din görevlilerinin hiçbir baskı altında kalmadan minberde dinin hakikatlerini ilan etmeleridir. Bu anlamda, yakın zamanda kamuoyunda tartışılmaya başlanan “minber dokunulmazlığı” önerisini destekliyoruz. Din görevlileri ve âlimler yargılanma korkusu yaşamadan ve hiçbir baskı altında kalmadan vazifelerini yapabilmelidirler.
"Fedakârlık veya kemer sıkma politikasının bundan sonra kamuda uygulanması kaçınılmazdır"
Temel gıda ve zorunlu tüketim maddelerinde zammın sürdüğüne işaret eden Demir, "Üretimde rekor kırdığımız ve ihracat kalemlerinin başında gelen yaş meyve ve sebzede dahi zam furyasının yaşanması, maliyetlerin çok yüksek olması nedeniyledir. Açıklanan mart ayı rakamları, enflasyonun toplumsal bir kâbusa dönüştüğünü ortaya koymaktadır. Yıllık enflasyon tüketici fiyatlarında yüzde 61,14, yurt içi üretici fiyatlarında yüzde 114,97 olarak gerçekleşti. Bu tabloya göre klasik yöntemlerle kısa ve orta vadede enflasyonun üstesinden gelinemez. Yükselen enflasyonun yıkıcı etkisini çarşı pazarda bugüne kadar halk yaşadı. Fedakârlık veya kemer sıkma politikasının bundan sonra kamuda uygulanması, yeni önlem ve atılımlar geliştirilmesi kaçınılmazdır. Başta kamu harcamaları olmak üzere yolsuzluk, lüks, şatafat, zorunlu olmayan ödenekler, ihaleler, getirisi olmayan ölü yatırımlar olmak üzere kamuya neşter atılmalı, kamuda ciddi bir 'kemer sıkma' politikası uygulanmalıdır." değerlendirmesinde bulundu.
Enerji maliyetlerinin düşürülmesi için ciddi adımların atılması gerektiğini vurgulayan Demir, "Yenilenebilir enerji kaynaklarının artırılması, nükleer santraller, içerideki fosil yakıt kaynaklarının yeterince işletilmesi gibi dışarıya bağımlılığı azaltacak alanlara yoğunlaşmak gerekir. Kamuda yapılacak tasarruflarla maliyeti artıran akaryakıt ve doğalgaza sübvansiyon uygulanabilir. Piyasaların istikrarını bozan, istikrarsızlığı fırsata çeviren, her gelişmeyi fiyat artırımı için bahaneye dönüştüren odaklara karşı caydırıcı tedbirler geliştirilmelidir." diye belirtti.
"Devletin görevi ırk, mezhep ve siyasi görüş ayrımı yapmaksızın tüm vatandaşlarının onurunu muhafaza etmektir"
Son günlerde yaşanan bazı insan hakları ihlaline değinen Demir, şunları kaydetti:
Batman’ın Kozluk ilçesine bağlı Gümüşörgü (Timok) köyünde düzenlenen ev baskınlarında, 15 kişi darp edilerek gözaltına alınmış ve gözaltı süresince 5 kişiye işkence ve kötü muamele yapıldığı iddia edilmiştir. Konuyla ilgili iddialar adli ve idari merciler tarafından cevapsız bırakılmış ve olayın üstü örtülmeye çalışılmıştır.
Yine partisinden istifa eden bir belediye meclis üyesi vatandaş da konuk olduğu televizyon programında, sunucu ile birlikte saldırıya uğramış, darp edilmiş ve akabinde kaçırılmıştır. Son günlerde artan gözaltında işkence ve kötü muamele iddiaları, ırkçı ve partizan saiklerle insanların darp edilmesi ve kaçırılması endişe vericidir."
Demir, "Bu iddialar ve yaşananlar vahimdir. Başta devlet ve siyasi parti yetkilileri olmak üzere tüm kesimler, işkenceye tolerans anlamına gelecek her türlü söz ve tavırdan kaçınmalıdır. Devletin görevi ırk, mezhep ve siyasi görüş ayrımı yapmaksızın tüm vatandaşlarının onurunu muhafaza etmektir. Yaşanan bu olaylar etkin olarak soruşturulmalı ve failler ortaya çıkarılarak yargılanmalıdır. İşkence ve kötü muameleye sıfır tolerans ilkesinden taviz verilmemeli, hukukun üstünlüğü her şart ve ortamda titizlikle korunmalıdır. Devlet, vicdanları yaralayan ve toplumsal barışı bozan bu hadiseler karşısına sorumluluklarını yerine getirmelidir." çağrısında bulundu.
"TL’de yaşanan hızlı değer kaybının dünya piyasası ile izahı mümkün değildir"
TL’nin uluslararası para birimleri karşısında yaşadığı değer kaybının, ülke ekonomisinin yaşadığı krizin en önemli sebeplerinden biri olduğunu belirten Demir, 2018 yılı ortalarında başlayıp 2021 yılı sonlarında zirve yapan TL’deki değer kaybının piyasada sebep olduğu domino etkisi ile hayat pahalılığının da rekor üstüne rekor kırdığını söyledi.
Bu süreçte alınmayan tedbirler ve yetkililerin ilgisizliğinin, geniş halk kitlelerini mevsiminde dahi yaş sebze ve meyveyi alamayacak duruma getirdiğini söyleyen Demir, TL’nin değer kaybını önlemek amacıyla getirilen kur korumalı mevduat sistemine rağmen TL'nin, son üç ayda yüzde 23 değer kaybına uğradığını belirtti.
Demir, "Gelişen jeopolitik risklere bağlı olarak artan hammadde fiyatları da elbette dünya piyasalarında ürün fiyatlarını yükseltmektedir. Ancak TL’de yaşanan hızlı değer kaybının dünya piyasası ile izahı mümkün değildir. Bu değer kaybının önüne geçilmeden ülke ekonomisinin düze çıkması beklenmez. Bu sebeple; para biriminin değer kazanması ekonomi yönetiminin öncelikli politikası olmalıdır. Rusya Federasyonu rublenin değerini korumak için ödemelerini ruble ile yapmayı dayatmış ve rublenin değerini işgal öncesi seviyesine çıkarmayı başarmıştır. Bu durum Türkiye için de bir emsal oluşturmalıdır. Büyük devlet olma iddiası bunu yapmayı gerektirir." dedi.
Körfez ülkeleri ile başlatılan yeni dönem
Türkiye'nin, son yıllarda ciddi sorunlar yaşadığı Mısır, Suudi Arabistan ve BAE ile ilişkileri tekrar başlatma ve ileri safhalara taşıma kararı aldığını ifade eden Demir, uzun süreden beri karşılıklı müzakerelerin devam ettiği ve ilişkilerin maslahatgüzar düzeyinde tutulduğu Mısır’a dokuz sene sonra büyükelçi seviyesinde atama yapıldığını hatırlattı.
Adalet, kardeşlik ve karşılıklı çıkar çerçevesinde başta İslam ülkeleri olmak üzere bütün ülkelerle ilişki geliştirmenin doğal bir şey olduğunu söyleyen Demir, ama bu ilişkilerin zulümlere, haksızlık ve hukuksuzluklara meşruiyet kazandıracak şekilde olmaması gerektiğini kaydetti.
Demir, "Mısır ile ilişkiler tekrar başlatılırken bu ilişki, başta darbeci rejimin mağduru olan Müslümanlar olmak üzere Mısır halkının genel maslahatlarının aleyhine olmamalıdır. Mısır askeri diktasının şerrinden emin olmak için ülkemizde misafir olan muhacirlerin güvenlik ve emniyetlerine halel getirilmemelidir." diye belirtti.
İşgal rejiminin Filistinlilere baskıları sürüyor
Siyonist işgal rejiminin, Batı Şeria'da yaşayan 12 ila 40 yaş arası Filistinli erkeklerin Ramazan ayında Cuma namazı için Mescid-i Aksa'ya girmesini engellediğini belirten Demir, Ramazan ayında Filistinlilere yönelik tahriklerini artıran işgal rejiminin yeni katliamlar ve tutuklamalar için gerekçe oluşturma arayışında olduğunu ifade etti.
Demir, "İşgal rejiminin provokasyonlarına karşı meşru direniş eylemlerini ‘terör eylemi’ olarak gören ve bu şekilde isimlendiren bölge ülkeleri ve Türkiye de işgalcileri cesaretlendirmektedir." dedi ve şunları ekledi:
""Siyonist rejim, Filistin topraklarında bir işgalcidir. İşgalci Siyonistlerin on yıllardan beri gerçekleştirdikleri katliamlarda şehit edilen sivillerin haddi hesabı yoktur. Müslüman halkı evlerinden, köylerinden ve şehirlerinden zorla çıkararak onların yerine siyonist yerleşim yerleri kurmakta, dünyanın farklı bölgelerinden getirttikleri Siyonistleri buralara yerleştirmektedirler. Her millet gibi Filistinlilerin de işgale karşı kendilerini ve vatanlarını savunma hakkı vardır. Hiçbir kutsala ve değere saygısı olmayan ve pervasızca zulüm işleyen bu işgalcilere karşı başta bölge ülkeleri olmak üzere bütün dünya tepki göstermeli; adalet, menfaate kurban edilmemelidir." (İLKHA)