Yüzyıllardır İslam dünyasının başına birçok şey bela edildi. Savaşlar, sapkın fikirler, koyun postuna bürünmüş kurtlar ve daha niceleri. Bunlar kısmen etkili olsa da uzun vadede hepsi çürüyüp gitmiş ve dikiş tutturamamışlardır. Tabi bu fitne sahipleri de boş durmayıp yeni yeni fitne arayışlarına girdiler. İnancımızın en güçlü kalelerinden biri olan aile kurumunu ve kurumun yapı taşı olan kadınlarımızı hedef aldılar feminizm adı altında. Kadınlara özgürlük, erkeklerle eşit haklar, ekonomik serbestlik ve bunlar gibi masum görünen ama baştan aşağı fitne dolu sözler. Aslına bakarsak bunlarda İslam aleminde ciddi etki gösterdi diyemeyiz. Tabi yaşadığımız bu ülkeyi parantez içine alarak.
2011 yılında dönemim aile bakanı Fatma şahinin girişimleriyle imzalanan ve hiç kimsenin önünü arkasını düşünmediği aileyi koruma kanuna kadar. Görünüşte kulağa hoş gelen bu kanun aslında aile kurumunun temellerine döşenmiş bir dinamit gibi girdi hayatımıza. Üstelik bu kanunun içeriği ve hazırlanmasında en önemli rolü oynayanların feministler olduğunu düşünürsek. Pekiyi nedir bunların getirisi götürüsü. Ayrıntılı anlatmaya gerek yok kısaca kadın beyanının esas alındığı, kadının bir sözüyle erkeği dünyaya geldiğine pişman edebileceği bir kozun, üstelikte bu kadında herhangi bir delil aramaksızın sadece kadının fiziksel ya da psikolojik şiddet gördüm demesi yeterli. Tabi feministlerinde verdiği gazı görmek gerek. Şeytanın aklına gelmeyen şeyleri bile el kitaplarına yazıp dağıtıyorlar. En basit örneği çocuğunuzun isminde eğer kadının dediği olmuyorsa kocasını mahkemeye vermeliymiş. Tabii bu sorma seçeneğini unutmadan. Ekonomik anlamda bir serbestiyet en önemli haktır. Ev içerisinde bir kadının anne ve eş olarak yaptıkları da ücretsiz işçilik adıyla değersizleştiriliyor. Ve maalesef ki en üzücü olanda bunlar kanun yoluyla korunuyor. Bu ülkede tesettürün, ana dilin ve daha bir çok önemli konunun kanunla korunmadığı halde aile kurumuna atılan bu dinamik kanunla korunuyor. Basit bir karı koca tartışmasında erkek evden uzaklaştırılıyor ve hatta hapse bile atılabiliyor. Düşünün ki kötü niyetli bir kadının iftirası sizi bir anda tacizci durumuna düşürebiliyor. 18 yaşından küçük gençler birbirleriyle her türlü yaşayabiliyorken evlenmek istediklerinde akli olarak yetersiz görülüyorlar. Her türlü beyanları delilsiz kabul edilen kadınların evlilikte yetersiz görülmeleri manidar değil mi sizce. 18 yaşından önce evlenip sonrasında kocası cezaevine atılmış onlarca kadın var. Kocalarıyla perişan olmuş bir haldeler. Kendi rızamca evlendim demeleri bile bir işe yaramıyor. Her konuda sözü senet olan kadının bu konuda aklı yetersiz görülüyor kanun yoluyla. Sözün özü şu ki eğer bir an önce düzenleme yapılmazsa canlı bomba gibi aramızda olan bu kanun feci tahribatlara sebebiyet verecektir. Gün geçtikçe zayıflayan ve çökmeye yüz tutan aile kurumu yerle bir olacaktır. Unutmayalım ki aile toplumun temel taşıdır. Ya bu temel bize yabancı olmayan, kimyamızla uyuşan, dinimizde yeri olan, kültürümüz ve geleneğimizde kabul gören bir anlayışla inşa edilir ya da bunların tam aksi kapanması imkansız olan yaraların bayrağı olur.
Biz kadınların ayakları altına cenneti seren bir dinin mensubu, en hayırlınız eşlerinize en iyi davrananızdır diyen bir peygamberin ümmetiyiz. Bu konuda ne Avrupa’nın ne de başka bir akıl vericinin nasihatına ihtiyacımız yok çok şükür. Ve şunu biliriz ki önder olarak gördüklerimiz, alimlerimiz, seydalarımız, yöneticilerimiz hepsi ama hepsi bir ananın terbiyesinde yetişmişlerdir. O yüzden
Ana başa taç imiş
Her derde deva imiş
Bir evlat bir pir olsa
Anaya muhtaç imiş der susarız. Gerisini kalbi kokuşmuş beyinleri kokuşmuş ve fikirleri kokuşmuşlar düşünsün