EŞİTLİK MARTAVALI

Bir “eşitlik” söylemidir, almış başını gidiyor. Kavram modern(!) dünyanın toplumsal hayatına 1789 Fransız ihtilaliyle girdi. "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" ihtilalin en önemli sloganlarıydı. Bu söz, bugün hala Fransız parasında  yazılıdır.

1917 yılında Rusya’da meydana gelen Bolşevik (komünist) Ekim devrimi düşünsel, Sosyal, siyasal ve iktisadi hayata büyük iddialarla geldi. “Emek, barış, özgürlük” en önemli sloganlarıydı. İşe tüm kötülüklerin kaynağı olarak gördükleri bireysel mülkiyeti düşman bellemekle başladılar. Bundan dolayı tüm özel mülkleri devlete devrettiler. Artık İşçi işveren, zengin fakir, amir memur arasında ayrılık gayrılık olmayacak, herkes tektip, benzer ve eşit olacak, zira adalet(!) bunun gerektiriyordu. İşçiler; feodalin, burjuvazinin ve kapitalist sermayedarın zulmünden çıkıp devletin himayesine girdiler. Proletarya (işçi) sınıfının karın tokluğu efendiliği (!) 1991 yılında Sovyetler Birliğinin dağılmasına kadar devam etti.  “Eşitlik”  şarabıyla sarhoş olan hevallerin/yoldaşların hülyaları dağıldı. Gözlerini açtıklarında sokakta aç ve sefil bir halde kendilerini buldular. Polit büro şefleri kapitalistleşmiş, onları terk etmişlerdi. Yoldaşlar mülkiyet ile savaşırken devasa mülklere sahip oldular. Kapitalistlerle savaşırken kapitalist oluvermişlerdi.

“Eşitlik” söylemleriyle siyasi güç ve sermayeyi ele geçirenler, ezilen, sömürülen, yalın ayaklı, aç, çıplak işçi halkların acılarına bin acı, dertlerine bin dert katarak hayatlarını zir-zeber ettiler. İşçilerin emeklerini çaldılar, umutlarını yok ettiler, hayatlarını ve geleceklerini kararttılar. ”Eşitlik” devriminin sebep olduğu işgal ve savaşlar sonucunda Avrupa’da 100 milyon insan öldürüldü. İslam coğrafyasında ise ölüm, işgal ve savaşlar hala devam etmektedir.

Batının insanlığa dayattığı beşeri sistemler bir bir çöktü. Komünizmin ve kapitalizmin tüm kötülükleri ortaya çıktı, toplumlar yoksullaştı, sayılamayacak kadar problemler ortaya çıktı.

Aynı şekilde askeri darbelerle gelen komünist ve kapitalist serbest piyasa ekonomi politikaları uygulayan zengin ülkeler fakir ve yoksul durumuna düştüler. Halklarına mutluluk ve refahı sağlama konusunda başarısız oldular. Dış borçları yüksek faizleriyle birlikte büyüdü. Teknolojik gelişmelerle birlikte işsizlik oranları da artı.

 Özellikle 1929 yılında Amerika’daki “Büyük Buhran” ile başlayan küresel ekonomik krizlerin günümüze kadar ardı arkası kesilmedi. Zenginler daha çok zengin, fakirler daha çok fakir oldular. İki sınıf arasında makas gittikçe büyüdü.

Özetle batının  “eşitlik” martavalı ile yapmış olduğu bunca değişim ve kanunu/hukuki düzenlemelerin sonucunu rakamlarla formüle edersek: 5=95 (Yani %5 lik zengin azınlık, dünyanın % 95 lik kaynaklarını sömürmektedir)

Sonuçta dünyanın birçok ülkesinde sosyal, politik, kültürel ve iktisadi büyük buhranlara neden oldular. Cennet vaadiyle peşinden sürükledikleri taraftarlarına ve muhaliflerine dünyayı cehenneme çevirdiler.

Merhum Necip Fazılın dediği gibi:

“Öttür yem borusunu öttür, öttür, borazan!

Bitpazarında sattık, kalkamaz artık kazan!

Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul;

Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul”

Müfsit güruhun “Eşitlikçilerin”  hedefinde bu kez “cinsiyet eşitliği” yalanıyla göz aydınlığımız, geleceğimiz minnacık yavrularımız ve Rabbimizin ilahi emaneti olan kadınlarımız, eşlerimiz var. Farklı iki cins, eşitsizliğe neden oluyormuş da, bu farklılığı ortadan kaldırmak içinde üçüncü bir cins yaratmak lazımmış güya! Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de onlardan salık verirken şöyle buyuruyor:

“Ve o (bozguncu), yanından ayrılınca (hakim olunca) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli yok etmeye çalışır. Allah bozguncuları sevmez.” (Bakara Suresi 205.Ayet)

Müfsitler güruhu ne yazık ki boş durmuyor, ifsat faaliyetlerini kesintisiz yürütmektedirler. Rabbim fırsat vermesin.

Bizler her hâlükârda Rabbimizin eşsiz ve evrensel kelamına kulak verelim, zira referansımız odur. O batı medeniyetinin (!) kararttığı dünyamızdan bizi aydınlığa çıkaracak potansiyele ve yetkinliğe sahiptir.

“Yoksa Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimlerini aralarında Biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürebilmeleri için kimini kimine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.” (Zuhruf Suresi - 32.Ayet)

“Sizi, verdikleriyle denemek için yeryüzünün halifeleri yapan ve kiminizi kiminize derecelerle üstün kılan O'dur. Şüphe yok ki O; Gafur, Rahim'dir.” ( Enam suresi 165.Ayet)

‘’Ayetlerde söz konusu olan iş gördürme ve farklılık bir sınıfın diğer bir sınıfa, bir ferdin diğer bir ferde üstünlüğü, egemenliği anlamında değildir. Kast edilen rolleri farklı bireylerin toplumsal yardımlaşmasıdır.

Yeryüzündeki halifelik görevi için gerekli olan değişik roller sebebiyle bu farklılık zorunludur. Bütün insanlar birbirlerinin aynısı/fotokopisi gibi olsalardı, yeryüzünde hayat sürdürmek mümkün olmazdı. O zaman birçok işi yerine getirecek kişiler bulunamazdı.

‘’Rollerin farklılığı rızıkların ve derecelerin farklılığını gerektirmiştir. İşte toplumsal hayatta temel kural budur. Her ferdin ücret oranının farklılığı ise toplumdan topluma, sistemden sisteme değişir. Sabit değil, değişkendir. Bu yüzden uydurma ve zorlayıcı sistem ve doktrinlere mensup olanlar; işçi ve mühendisin, asker ile komutanın ücretini eşit düzeyde tutamazlar.” (Şehit Seyyid Kutup)

İnsanların rızık konusunda, yetenekler ve dereceler bakımından birinin diğerinden üstün olması /farklı olması yüce Allah’ın sünneti gereği olup, bu yolla işler düzenli bir şekilde yürümekte, karşılıklı sorumluluk anlayışı oluşmakta ve böylelikle yeryüzünün imarında rekabet ve ilerleme gerçekleşmektedir.

Farklılıklar tabiatın her alanında ve tüm varlıklar arasında mevcuttur. Bu yaşamın kaçınılmaz sonucudur. Onu yok etmek dünyadaki hayatı çekilmez kılar.

Farklılıklar sadece bir sınamadır ve zenginliktir.

foto
Yazar: Hamdullah Tasalı
YORUM YAPIN(üye olmadan da yorum yapabilirsiniz)
Yorumla
İptal