Tamamen eğitime yönelik konuları kaleme aldığım için bugün neden aile-nüfus konusunu işliyorsun diye aklınızda istifham oluşabilir. O halde eğitimle-aile arasında nasıl bir korelasyon var, gelin birlikte inceleyelim.
Eğitim süresi özellikle zorunlu ve kesintisiz eğitim ile nüfus artışı arasında güçlü bir ters orantılı ilişki vardır. Yani, eğitim süresi ne kadar kısaysa, nüfus artışı o kadar yüksek olma eğilimindedir.
Evet, uzun eğitim süresinin doğurganlık oranını düşürerek nüfus büyümesini yavaşlattığını söylemek daha doğru olur. Bu ilişki demografi, ekonomi ve sosyoloji alanında iyi belgelenmiş bir olgudur.
Uzun eğitim süresi yani özellikle yükseköğretim, kadın başına düşen çocuk sayısını sistematik olarak azaltır. Aşağıdaki faktörlerle bunu açıklayalım:
1. Evlilik ve Doğum Yaşının Ertelenmesi
Eğitim süresi uzadıkça (örneğin 4–8 yıl üniversite), bireyler daha geç evlenir ve daha geç çocuk sahibi olur.
Kadınların doğurganlık penceresi (15–49 yaş) kısalır. Örneğin: 22 yaşında mezun biri, 28 yaşında mezun olandan, ortalama 1–2 çocuk daha az doğurur.
Dünya Bankası verilerine göre, yükseköğretimli kadınların ilk çocuk yaşı gelişmiş ülkelerde 30+, gelişmekte olanlarda 25+ iken, eğitimsizlerde 18–20 arasındadır.
2. Fırsat Maliyeti Artışı
Eğitimli bireyler yüksek gelirli işlere yönelir. Onlara göre çocuk yetiştirmek: Kariyer ve gelir kaybı anlamına gelir.
Eğitimli aileler az ama kaliteli çocuk (iyi eğitim, sağlık) tercih eder.
Örnek: Türkiye’de TÜİK verileri (2025): Lise altı eğitimli kadınlarda doğurganlık oranı 2.3+, üniversite mezunlarında 1.2 civarındadır.
3. Kadınların İşgücüne Katılımı ve Bağımsızlığı
Uzun eğitim; kadınların ekonomik bağımsızlığını artırır, doğum kontrolü kullanımı ve aile planlaması bilinci yükselir.
Kültürel değişim, geleneksel "çok çocuk" yerine bireysel hedefler (kariyer, seyahat) önceliklenir.
Eğitim Seviyesi | /Ortalama Doğurganlık (Türkiye, 2025) |
Eğitimsiz | 2.6 |
İlkokul | 2.3 |
Lise | 1.3 |
Üniversite | 1.2 |
4. Toplumsal ve Politik Etkiler
Eğitimli toplumlar: İyi sağlık hizmetleri ve doğum kontrol erişim imkânları daha fazladır.
Kentselleşme: Eğitimli bireyler şehirlere göç ettiği için geçim maliyeti yükselir, çocuk bakımı zorlaşır.
Çünkü bireylerin hayat kalitesini, ekonomik tercihlerini ve toplumsal normlarını dönüştürür. Türkiye gibi ülkelerde 1950’lerde 6+ olan doğurganlık, eğitim yatırımlarıyla 2025’te 1.4’e düştü. Bu, sürdürülebilir kalkınma için pozitif bir döngüdür.
Sonuç olarak uzun eğitim, nüfusu "öldürmez" ama "büyümesini frenler"
2026’yı “Aile ve Nüfus Yılı” ilan eden Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, “Karşı karşıya olduğumuz bu tablo sadece bir istatistik değil, bizi harekete geçmeye çağıran açık bir ikazdır. Bunun için diyoruz ki aileyi savunmak insanı savunmaktır, aileyi korumak toplumu yaşatmaktır, aileyi büyütmek geleceği inşa etmektir. Dünyada teknolojinin körüklediği büyük bir dönüşüm yaşanıyor. Bu değişim dalgasının hızlandırdığı küreselleşme ve modernleşme toplumun temeli olan aile kurumunu da dönüştürüyor.” dedi.
“Eğitim düzelirse her şey düzelir. Eğitim bozulursa her şey bozulur” klişe sözüne bağlı olarak toplumun geleceği buna göre inşa edilmelidir. Toplumun tüm kesim ve kurumlarına yönelik aile bilinci seferberliği başlatılmalıdır. Zira aile toplumun son kalesidir. Bu kale de düşerse bizi ayakta tutacak hiçbir şey kalmayacak.
Siyonist emperyalizm, dünyayı kendi hegemonyalarında tutmak için envaı çeşit proje geliştiriyor. Bunun başında da sosyal yapının en sağlam kalesi olan aile mefhumunu yok ederek birey eksenli bir toplum inşa etmeyi ve zamanı geldiğinde bireyi köle ederek egemenliği altına almayı hedeflemektedir. Onun için aile müessesesinin temeline dinamit yerleştiriyorlar.
Oysa İlahi referanslarımız aile kurumunu hem teşvik ediyor hem de sosyal hayatın en temel dinamiği ve estetiği olarak görüyor.
