Zıtların Politikasında Atatürk İttifakı?

Mustafa Kemal’in 10 Kasım 1938’de -ölümünden sonra- emanet bıraktığı kanun devleti “Cumhuriyet” Kemalizm’i resmi ideoloji haline getirdi ve Atatürkçülük ile vücut buldu. “Kemalizm” ideolojisinden beslenen Cumhuriyet, idarecilerin(ki gelen her idareci kendini M. Kemal Atatürk’e nispet etmekte, ondan güç aldığını iddia etmektedir) günümüze kadar gelen uygulamaları neticesinde farklı partiler, düşünceler, kişilikler ve pratikler ortaya çıkarmıştır. Bu kişiler ve partiler fırsat buldukça seçim meydanlarında, parti merkezlerinde, ekranlarda, meclis salonunda, iktidar köşklerinde çoğu kez ve ısrarla kendilerinin gerçek “ATATÜRKÇÜ” olduklarını, diğerlerinin ise naylon /çakma olduklarını ileri sürmüşlerdir.

Bu iddia/söylemin son örneği 15 yıldır ülkeyi idare eden AK Partililer oldu. Böylece M. Kemal Atatürk’e yeni bir kimlik ve kişilik kazandırmış oldular. “İslamcı Hükümet “ ismiyle müsemma AK Parti ve lideri kalpaklı, yerli, milli, muhafazakâr kişiliğine ilaveten “Gazinin ülkenin ortak bir değeri” olduğunu CHP’nin tasallutundan kurtarmak gerektiğini ifade ettiler. 2017’de 10 Kasım Atatürk’ü anma törenlerinde ve Anıtkabir ziyaretlerinde çarşaflı, örtülü, bayanlar, hanımlar, genç kızlar ve sakallı amcalar beliriverdi, Kalpaklı Gazi adına camilerde dualar edildi, mevlitler okundu. Adeta yeni bir Mustafa Kemal Atatürk keşfedildi. Neticede zengin bir kişiliğe sahip olan M. Kemal Atatürk’e yeni, farklı bir kişilik, kimlik izafe ettiler. Hayırlı olsun! Gelin, bu ve önceki kimlikleri beraber görelim:

1. CHP (Kuruluşu 9 Eylül 1923) ve türevi olan partiler(SHP, DSP, VATAN PARTİSİ) M. Kemal Atatürk’ü daha önce “Batıcı, laik, ulusalcı, devletçi, halkçı, inkılapçı, kuvvacı ve vatansever” bir kişilik olarak gördüler, gösterdiler, sevdiler, saydılar. Eyvallah!

CHP tam 27 yıl ülkeyi Atatürk ile birlikte -sonrasında- Atatürk adına seçimsiz tek parti olarak yönetti.

2. Demokrat Parti (Kuruluşu 7 Ocak 1946) kuruluşundan 4 yıl sonra 14 Mayıs 1950'de yapılan ilk genel serbest seçimlerde ezici bir çoğunlukla tek başına iktidar oldu. 27 Mayıs 1960 askeri darbe yapılana kadar ülkeyi 10 yıl yönetti.

DP hükümeti 25 Temmuz 1951’de 5816 sayılı kanun ile “Atatürk’ü Koruma Kanunu” çıkardı, bu kanun 31 Temmuz 1951’de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

DP ve türevleri olan partiler de (AP, DYP, ANAP) CHP’den farklı olarak, M. Kemal Atatürk’ü “demokrat, cumhuriyetçi, muhafazakâr, liberal” olarak gördü, gösterdi, sevdi, saydı yetmedi, onun için koruma yasası çıkardı. Bu içten ve özverili çabalarına rağmen,  kendilerini gerçek “cumhuriyetçi, hürriyetçi, Kemalist ve Atatürkçü” olarak görenleri tatmin edemedi. Menderes hükümetine Nato destekli bir darbe yapıldı, sonrasında Menderes idam edildi.

3. MHP’nin(MÇP-BBP) “en büyük Başbuğ Atatürk!” söylemini hepiniz duymuşsunuzdur. MHP lideri Devlet Bahçeli'nin genel başkanlıktaki 20. yılı dolayısıyla yazılı bir açıklama yapan Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin, "Atatürk'ün partisinin devamı MHP'dir. Atatürk'ün misyonunu taşıyan koltukta ise Bahçeli oturmaktadır" ifadelerini kullandı. Çetin, MHP'nin, modern çağın kurucu ideolojisi milliyetçiliği, Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli yapan Mustafa Kemal Atatürk'ten devraldığını belirterek şöyle devam etti: "Onun çizgisinden çıkanlar dün komünistlerle bugün bölücülerle kol kola yürüdüğü için, bugün Atatürk'ün partisinin devamı MHP'dir. Atatürk'ün misyonunu taşıyan koltukta ise Bahçeli oturmaktadır. Onun kurduğu devleti ebed müddet yaşatmak için liderlerinin emrindeki Ülkücüler görev başındadır."

Görüldüğü gibi MHP de gerçek milliyetçi ve Atatürkçü kendileri olduğunu ileri sürmektedir.

4. MNP ve türevleri olan milli görüş çizgisindeki partilerin tartışmasız lideri(MSP-RP-FP)  Merhum Erbakan Hoca:

“Atatürk yaşasaydı milli görüşçü olurdu.” Oğul Fatih Erbakan ise “Atatürk, yerli ve milli düşünceye sahip bir lider olarak karşımıza çıkıyor” demişti. Rahmetli Erbakan Hoca da gerçek Atatürkçü kendilerinin olduğunu ifade etmişti; ama kendince Gazi M. Kemal’i sahte Atatürkçülerden kurtarmak istedi, buna ömrü kifayet etmedi.

Görüldüğü gibi kişi ve partiler Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e kendilerini yakın görme de, sevgi ve saygıda kusur etmiyor, ancak buna rağmen Atatürk kurucusu olduğu ülkede kanunlar ile korunuyor. İşte 5816 nolu Atatürk’ü Koruma Kanunu:

“Atatürk'ü Koruma Kanunu, Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimselere yönelik uygulanan cezayı belirten bir kanundur. Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkında uygulamaya konan bu kanun, 25 Temmuz 1951 tarihinde kabul edilmiş ve 31 Temmuz 1951 tarihinde de Resmi Gazete ‘de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.”

Gerçekten Atatürk’ün kanun ile korunmaya ihtiyacı var mı?

Çok zeki çalışkan bir öğrenci, hürriyetçi ve cesur bir asker, ülkeyi kurtaran milli mücadeleci bir kahraman, milliyetçi, cumhuriyetçi, muhafazakâr, demokrat, halkçı, devletçi, inkılapçı, liberal, solcu, sosyalist, laik, İlerici, çok sevilen(!), eşsiz(!) dahi bir devlet ve siyaset adamı olan M. Kemal Atatürk; koru(n)maya muhtaç savunmasız, aciz midir?

O halde niçin kendisi kanunla müdafaa ve muhafaza ediliyor. Kendisi hayatta olsaydı,  “koruma kanuna”  ihtiyaç duyar mıydı? Bu sorunun “evet” veya “hayır” diye kesin bir cevabı ben de yok! Doğrusu buna bir anlam veremiyorum.

Osmanlı bakiyesi topraklar üzerinde yeni Türkiye Cumhuriyeti devletini hangi koşullarda kurduğunu, okullarda okutulan “inkılap tarihi” hepimizce malumdur. Halka rağmen, seçimsiz kurulan Cumhuriyetin hukuk devletinden çok, bir “kanun devleti” olması pek tabiidir. Zira yeni cumhuriyet güçlü kanunları/ yasaları olan bir devlettir, gücünü sahip olduğu kanunlardan alıyordu.

Galiba Gazi M. Kemal Atatürk dokunulmazlığını, varlığını/gücünü kanunlara borçludur. Sadece kendisi mi? Hayır bu gün “cumhuriyeti” yöneten birçok siyasetçi ve idareci kanunlardan güç almıyor mu?

Hal böyle iken ''nereye gidiyorsunuz?'' -Tekvir Suresi 26. Ayet

foto
Yazar: Hamdullah Tasalı
YORUM YAPIN(üye olmadan da yorum yapabilirsiniz)
Yorumla
İptal