Kavimler Göçü” bağlamında Mülteci sorunu


Tarih tekerrür ediyor, dünya yeni bir “Kavimler Göçü” vakıası yani mülteci akınına sahnelik ediyor.

 İnsanların, bulundukları coğrafyalardan gerek iklimsel gerekse de  sosyo-ekonomik nedenlerden dolayı daha otlak ve daha verimli topraklara göç etme serüvenleri tarihe has bir olgu değildir.

Bütün bu serüvenlerin ortak noktası, daha güvenli ve daha huzurlu bir yaşam sürme  arzusudur.

Günlerdir ekranları mülteci akınları meşgul ediyor hatta uzun vadede daha da meşgul edecek gibi görünüyor.

 Irak’tan, Afganistan’dan, Pakistan’dan, Suriye’den, Ukrayna’dan dahası bir çok Ortadoğu ve Asya  ülkelerinden Savaş veya sosyo-ekonomik nedenlerle ülkesini terk eden insanların çıkmış oldukları çileli yolculuk ve yolculuğun beraberinde getirdiği  sorunlar tartışılıyor.

 Gerek siyasi ağızlar gerekse de vakıayı değerlendiren analistler oluşan göç dalgasının kendi ülkeleri üzerindeki ekonomik, siyasi ve demografik tesirini ve bu gidişattan mustarip olduklarını dile getiriyorlar.

Tabi Bu yorumlar ve değerlendirmeler bir yandan yabancı düşmanlığını tetiklerken öte yandan da bir takım faşizan düşüncelerin hortlamasını beraberinde getiriyor.

Bu durum sadece ülkemiz de yaşanmıyor bütünüyle bir Avrupa'da da aynı sorunlar göze çarpıyor.

 Öyle ki parti politikasını mülteci karşıtlığı üzerine inşa eden zihniyetlerin faşizan gündem değerlendirmelerine şahit oluyoruz her geçen gün. Dedim ya sadece ülkemizde yaşanmıyor bu durum diğer dünya ülkelerinde de durum farklı değil.

 Misal; Almanya’da (AFD), Fransa’da  (Front National), İngiltere’de (UKIP ), Hollanda’da (Özgürlük Partisi), Avusturya’da (FPÖ) ve İsveç’te (Stram Kurs)gibi yabancı düşmanı aşırı sağcı partilerin her geçen gün oylarını artırması mültecilere karşı ırkçı ve faşizan politikalarını sürdürmeleri bu dramı daha da derinleştirecek gibi görünüyor.

 Geçen yılların verilerine göre dünya genelinde 281 milyon nüfusun bugün ise bu sayıdan çok daha fazla insan kendi ülke sınırlarının dışında yaşadığı ve bir devinim halinde olduğu gerçeğini gözler önüne seriyor.

Arzuladıkları ülkeye ulaşmak için çok tehlikeli yolculukları göze alan bu insanların her yıl binlercesi yollarda hayatını kaybediyor.

IOM verilerine göre Akdeniz’i kullanarak Avrupa’ya göç etmek isteyen 20 binden fazla göçmen boğularak hayatını kaybetti.

Peki arzuladıkları ülkelere giden mülteciler insanca bir muameleyle karşılaşıyorlar mı? Bu da ayrıca tartışılması gereken bir konu.

 Verilere göre sadece Almanya’da “kayıp” olduğu açıklanan  Suriyeli çocuk sayısı 9 bin olduğu söyleniliyor. Mültecilerin sınırlarda ve kamplarda maruz kaldıkları muameleler ise tamamen insanlık dışı.

 Yani anlayacağınız insanların maruz kaldığı sefalet ve güvensizlik ortamı insanları İbni Haldun’un; “ Coğrafya kaderdir.” tezini sorgulamaya ve hatta kaderlerinin yoklukla yoğrulmuş coğrafyalara mahkum olmadığı, insanca bir yaşamın kendilerinin de hakkı olduğu düşüncesiyle, halkları ideal olana doğru bir yolculuğa sevkediyor.

Hal böyle olunca da bu göç dalgası domino etkisiyle bütün bir dünyayı demografik olarak yeniden dizayn edebilecek bir potansiyelle etkisini sürdürmeye devam ediyor.

 Tabi İbni Haldun’un bu tesbiti, dünya haritasında kilit bir konumda yer alan, kıtalar arasında köprü ve tarihte ipekyolu güzergahı olarak bilinen ülkemizde daha bir belirgin hissediliyor. Zira mülteci akınının yol güzergahı olmamız coğrafi kaderimiz.

Bu nedenle mülteci akını sel gibi ülkemiz üzerinden batıya akıyor.

Tabi gelen mülteciler içinde kalifiyeli insanlar olduğu gibi sorunlu insanlarda var.

Son zamanlarda ülke genelinde bilhassa hayvancılık sektöründe sıkça rastladığımız Afgan çobanlar gerçeğine çoğumuz şahitlik etmişizdir.

 Ülkemizde varlığı yıllardır konuşulan Afgan Çobanlara karşılık Almanya başta olmak üzere bir çok Avrupa ülkesinde Türkiyeli İnşaatçılar ve Türkiyeli  Lokantacılar gibi zorunlu bir istihdam alanının oluşmadığını söyleye bilir misiniz?

Kendi vatandaşlarımızın mülteci olarak başka ülkelerde yaşadıklarını unutmuşçasına ülkemizdeki mültecilere yönelik hoyratça tavırlar insanı ürpertiyor.

 2019  verilerine göre Türkiye'den yurt dışına giden nüfusun 84 bin 863'ünü T.C. vatandaşları, 245 bin 426'sını ise yabancı uyruklu nüfus oluşturuyor yani üç kişiden biri Türkiye vatandaşı. Tabi bu verinin 2022 yılında ne kadar arttığını sizler etrafınıza bakarak tahmin edebilirsiniz.

 Size şunu söyleyebilirim; son üç yıl içinde ilimizden Avrupa'ya göç eden insanımızın haddi hesabı yok. Sadece yaşadığımız ilde bile on binlerce insanın yakın zamanda gerek resmi gerekse de gayrı resmi yollarla Avrupa ülkelerine gittiğini söylesek hiç de abartmış olmayız.

 Dikkat ettiyseniz kalifiyeli elemanlarda sermayeye doğru bir meyil var, haliyle sermayeyi elinde bulunduran Batı cazibe merkezi konumunda ve bu cazibe mülteci akınlarını tahrik eden en temel unsur.

“İnsanımızın neden Avrupa'ya göç etmek zorunda kalıyor, gerçekten insanca bir muameleyle karşı karşıya kalıyorlar mı gittikleri sınırlarda ?” mevzusu ise ayrı bir yazı konusu olduğundan burada buna değinmeyeceğim.

Bu nedenle mülteci sorununa daha mutedil ve merhametli yaklaşımlar sergilemek suretiyle bu süreci daha sağlıklı ve insani bir şekilde yönetmeliyiz.

Aksi taktirde onulmaz yaraların ve toplumsal nefretin kapısı aralanır ki hafizenallah yeni kaosların neşfu nema bulmasına ortam sağlanır.

Gönül isterdi ki mazlum coğrafyaların mustazaf vatandaşları emperyalist sömürü ve işgallere karşı kendi vatanlarında var olma mücadelesi vererek kendi öz yurtlarında kendi yaşamlarını ve umutlarını güven içinde kurgulayabilselerdi.

Ama gelin görün ki  savaşlar ve işgaller insanlara böyle hazin yön veriyor. 

Allah cc “ Müminler kardeştir.” diye buyuruyor. Buna karşılık vakıaya ulus devlet penceresinden bakanların;  “Misakı milli sınırlarının dışındaki Arabın, Kürtün, Afganın canı cehenneme”zihniyetinde olduğunu biliyoruz. Gerçi bu zihniyetin misakı milli sınırları içindeki diğer etnisitelere karşı tutumları da bundan farksız değil ya...

Ama bizler tekçi, faşist, talancı zihniyete karşı kardeşlik hukukuyla bu vakıayı okumaya mecburuz.

Çünkü insaniyetin esası olan İslamiyet bu sorumluluğu yüklenmemizi gerektiriyor.

Bilal MUHACİROĞLU

foto
Yazar: Bilal MUHACİROĞLU
YORUM YAPIN(üye olmadan da yorum yapabilirsiniz)
Yorumla
İptal