Alınan Ah’ların Farkında Olmak

Şehid Şeyh Ahmed Yasin’in yaklaşık 22 yıl önceki kahır dolu sözlerinden sonra dünyanın yüzü hiç gülmedi. Milyonlarca can kaybına yol açan savaşlar, salgınlar ve türlü türlü afetler. Azalan aile huzuru, yayılan sapıklıklar, artan intiharlar, madde bağımlılıkları, sağlık sorunları, ekonomik çalkantılar. Güneyden kuzeye, batıdan doğuya her yer diken üstünde. Ürettikçe tükenen, pazarladıkça azalan insanlık, çırpındıkça çırpınıyor.

Şimdi o ahın kefâreti ödenmeden üstüne bir değil on binlercesi eklendi.

Oysa yeryüzünün en zayıf ve en muhtaç varlığı idi insan. Ve ihtiyaçlarını elde etmek için son derece aciz ve zavallı.

Garabete bakın ki, hal böyle iken bu kadar perişan bir canlıdan da daha büyük oynayan daha fazla aldanan yok.

Ölümsüz desek olmuyor. Yarın ne olacağını biliyor desek olmuyor. Gelecek her türlü musibeti önceden görüp def ediyor desek olmuyor. Zamanı durduruyor, geçmişe ve geleceğe gidiyor desek olmuyor. Güneşe, aya, yer küreye hükmediyor desek olmuyor.

Peki bu sersemliğin, kendi vücuduna jilet atan psikopatlıktan ne farkı var?

Tüm cürümleri için sınırsız yetki verilen soykırımcı bir katil, mazlumların etrafını çevirecek, etraftakiler de iğrenç korkularından, necis maslahatlarından, lanetli reel politiklerinden dolayı hiçbir şey yapmayacaklar. Sonra da çıkıp ahlaktan, faziletten, adaletten filan bahsederken bol bol Allah diyecekler.

Sahi o her gün bombalarla paramparça edildikleri yetmezmiş gibi açlıkla da nicesi ölüme zorlanan Gazze’lilerin Allah’ı -haşa- başka mı?

Ya da onları gören, onları sadece seyretmekle yetinenleri görmüyor mu?

Onları duyan, onlar için kılını kıpırdatmayanları duymuyor mu?

Yoksa onların “Lailahe illallahı” ile onlara sözde üzülenlerin “Lailahe illallahı” farklı mı?

Devlet dediğiniz şey Allah’ın gazabından daha mı büyük?

Çıkarlar, uluslarası anlaşmalar, stratejik ittifaklar Allah’ın bir “kün” emrinden daha mı sağlam?

Ya hu iki yıldır o mazlumların ahını hissetmeyen mümin var mı?

İçin için yanmayan?

Bir zoru başarırken neşesi yarım, bir hastalıktan iyileşirken kederli, bir belayı atlatırken mahzun, evlenirken sevinci gölgeli, bebeğini kucaklarken kalbi bulutlu olmayan var mı?

YKS’de Türkiye 5.si olan İmam Hatip’li Yusuf da öyle demedi mi: "Çok fazla sevinemiyoruz. Gazze'deki kardeşlerimizi düşününce buruk bir sevinç oldu."

Gazze’deki mücahidler, neredeyse her iki günde bir grup lanetli çete mensubunu cehenneme postalıyor. Ama içimizdeki yangın sönmüyor.

Elebaşı Netenyahu ve ekibi dilim dilim doğransa bu yangın yine sönmez.

Amerika ve Avrupa’daki siyonizimin kölesi liderlerin her birinin bileti kesilse bu ateş yine sönmez. Ve çoğu komşu ülkenin başındaki azmettiriciler buhar olsa bu ateş yine sönmez.

Ayet-i kerime, kalplerin şifası için küffara karşı cihadı emrediyor. Şimdi ayan beyan ortaya çıktı ki, müslüman toplumların kalbindeki acı, külli bir cihaddan başkasıyla dinmeyecek.

Herkes bulunduğu konumda cihadın parçası olmadıkça dizimizi dövmeye devam edeceğiz.

Onu bunu iki yüzlülükle, korkaklıkla, sözünün eri olmamakla suçlamaya, eleştirmeye devam edeceğiz.

Ciğeri beş kuruş etmez kimi kralların kınamalarına tükürmeye devam edeceğiz.

Anlaşıldı ki, Bedir’in gönüllüsü, Uhud’un sabit eri, Hendek’in amili olmadan bu yara kapanmayacak.

Gemileri karadan yürütenlerin torunlarının, bugün iki tarafı da çaktırmadan idare edip işlerini nasıl yürüttüklerini görünce, hiç oralı olmadan artık ciddi bir tercih yapılmazsa bu sızı geçmeyecek.

Zaten ipler o kadar inceldi ki, Ebu Ubeyde gelecek seferki açıklamasında: “Ey dilleri bizden yana ama hiçbir şey yapmayan” diye başlayıp tek tek ülkelerin isimlerini saysa ne olacak? Gerçi, “burada şakşakçı dalkavuklar o durumda verecekleri cevapları çoktan hazırlamışlardır” diyeceksiniz. Öyledir ağızlarına geleni söylerler söylemesine de şu ah alma mevzusunu nasıl aşarlar bilinmez.

Siz bu yazıyı okuduğunuzda muhtemelen haftalardır ağzına bir lokma girmemiş onlarca bedenin çökmüş yüzlerini, içine geçmiş karınlarını gösterecek ajanslar. Ve artık ekranların alt yazılarında bile verilmeyen Gazzedeki ölü sayısına raslayacaksınız bir sosyal medya köşesinde.

Kendini ölümsüz zanneden duyarsızların dünyasında.

Geleceğinden emin, affedileceğinden emin, Peygamberine Kevser Havzı başında kavuşacağından emin, gireceği cennetinden emin kardeşlerine sırt çevirmiş müslümanların dünyasında.

Böyle bir dünya bizim olamaz.

Bu lakaytlık bizim olamaz.

Bu sükut bizim olamaz.

“Yâ veylenâ men beasene min merkadinâ hâzâ..” ile şaşılacak o dehşetli günde mazlumların hasımları olmaktan koru Ya Rab..

foto
Yazar: Özkan Yaman
YORUM YAPIN(üye olmadan da yorum yapabilirsiniz)
Yorumla
İptal