Yolunda mücadele edilmeye en layık olan Allah’ın adıyla…
“Şubat Ayı Şehadet Ayı” vesilesiyle Allah yolunda Öldürülen şehitlerimizi anma ve anlama ve bu yolda sırasını bekleyen erlere ithaf olunur...
“Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Bilakis onlar diridirler, lakin siz anlayamazsınız.” (Bakara 154)
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Allah’ın lütuf ve kereminden verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar.” (Al-i İmran 169)
Şehadet; tanıklık etmek, şahit olmak manasına gelir.
İslami bir kavram olan Şehadeti tanımlayacak olursak; Allah rızası için Allah yolunda mücadele eden, İslam düşmanlarıyla şu veya bu şekilde akli ve bedeni beceri, cesaret ve fedakârlık ile mücadele ederken İslam düşmanları tarafından öldürülen Müslümana Allah tarafından verilen dünya ve ahirette övünç kaynağı olan ölümsüzlük tacıdır.
Allah’ın dini uğruna, Peygamber başta olmak üzere nice salih kullar, canlarını Allah yolunda feda etmiş, kanlarıyla Allah’ın davasına hizmet etmiştir. İslam ağacının yeşil kalması için üç sıvıya ihtiyacı vardır. Bunlar kan, ter ve gözyaşıdır. Allah yolunda verilen mücadele neticesinde dökülen ter, Rabbimizle baş başa iken dökülen gözyaşı ve en nihayetinde verilen mücadelenin şeref tacı olan Allah yolunda akıtılan kandır.
Şehadet her zaman toplumları uyandıran bir tebliğci olmuştur. Kişi şehid olunca sadece bedenen aramızdan ayrılır. Şehitler ölümsüz oldukları için davası, mücadelesi, fedakârlığı ve her türlü gayreti Şehadetinden sonra da artarak devam eder. Bu hususta Aliya Izzetbegoviç şöyle der; “Biz ölüyoruz ama onlarda kazanmıyorlar”. Zira Şehitler toprağa gömülen tohum gibidirler. Toprağa ekilen şehitler, mücadele, cesaret, izzet, fedakârlık ve özgürlük yaprakları açıp Dini Mübin’in hâkimiyet çiçeğini açarlar. Şehadet yüce İslam davasının en gür sesidir.
Şehitler şahitlerdir; Gayba imanın, Allah’ın nimetlerinin, dünya ve ahiret arasındaki perdenin ve öldükten sonra tekrar tekrar dirilmenin şahitleridirler.
Öyle ki Şehadet; Peygamberlerin dahi gıpta ettiği yüce bir makamdır. Efendimiz (as) şehadetin önemine binaen bir hadisi şerifinde; “Nefsimi Kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki; Allah yolunda ölmeyi ve tekrar dirilip tekrar ölmeyi ve tekrar ölüp tekrar dirilmeyi ve tekrar ölmeyi isterim” diye buyurmuştur.
Şehitlerden söz açılınca öncelikle onların Allah katındaki değerinin ve kazandıkları nimetlerin ardından, bu nimetlere nasıl mazhar olduklarını anlamak daha bir önemlidir. Zira Allah’ı hoşnut etmek, onu hoşnut edecek ameller işlemek ile olur. Şehitlerin hayatları şehadetleri kadar güzel ve kıymetlidir. Zaten Şehidi şahit kılan ve onu kıymetlendiren salih amelleri değil midir?
Şehitlerin hayatlarından öne çıkan güzelliklerin başında takva ve fedakârlıkları gelmektedir. Muttaki olmayanlar Allah’ın rızasını gözetemezler. Fedakâr olamayanlar en değerli hazinelerini olan canlarını ve mallarını Allah’a sunamazlar. Akıllı tüccar odur ki; Ayetin tabiri ile Allah ile sağlam bir ticaret yapandır.
“Allah müminlerin mallarını ve canlarını karşılığında kendilerine cenneti vermek üzere satın aldı. Onlar Allah yolunda savaşırlar, bu yolda kimi zaman öldürürler ve kimi zaman da öldürülürler. Bu Allah'ın üzerine borç aldığı ve hem Tevrat'ta, hem İncil'de, hem de Kur'an'da yer verdiği bir sözdür. Allah'dan daha çok sözünde duran kim olabilir ki? O halde yaptığınız bu alışverişe sevininiz. İşte büyük kurtuluş, büyük başarı budur.” (Tövbe suresi 11)
Allah yolunda fedakârlık müminlerin has bir durumdur. Şehitler Feda olanlardır. Allah’ın kendisine vermiş olduğu malı, vakti, ilmi, cesareti ve her türlü becerilerini Allah’a feda edenlerdir. Kendini Rabbe adamış olan müminler imanları ile ümitsizliğe düşmez, yaptıkları fedakârlıklar ile başa kalkmaz yine şehitler nefislerine yönelik olumsuzluklarda küsmez, kızmaz ve asla geri adım atmaz. Kendisine yapılan kötülükleri unutur ama kendisinin yaptığı kötülükleri unutmaz. Şehid yaptığı iyilik ve fedakârlıkları unutur. Şehidin tek derdi davasıdır.
Şehitler itaatkârdırlar; denilmiştir ki; Batıl bir davanın reisi kendisine bağlı olan bir ferdinden sigarayı bırakmasını ister, gelen itiraz üzerine; “senden dava için sigarayı bırakmanı istiyorum senin için değil, davayı düşünüyorum zira bedenin senin değil davaya aittir”. Acaba batıl davalar uğruna böylesi ince düşünen ve ihlasla hareket edenlerden daha fazla, hak dava uğruna feda olup davaya ve hakka teslimiyet ve itaat etmek ve de duyarlı davranmak bir mümine ziyadesiyle yakışmaz mı?
Şehitler nefislerinin esaretinden sıyrılmışlardır. Tek dertleri davaya hizmettir. İhlas ve takvaya sarılıp kendilerini Allah’a adamışlardır. Onlarda nefse ve dünyaya meyil yoktur. Dünya ve dünyalıklara meyledenlere Yahya b. Muaz’ın sözlerini hatırlatmakta fayda vardır. Yahya b. Muaz “Görüyorum ki; evleriniz Rum Kayzeri'nin evlerine, lükse hayranlığınız Kisra'nın tutumuna, servet peşinde koşmanız, Karun'un anlayışına, saltanatınız Firavun saltanatına, nefisleriniz Ebu Cehil nefsine, gururunuz Ebrehe'nin gururuna, yaşayışınız sefillerin yaşayışına benziyor. Allah için söyleyin bana, Muhammedi'den olanlar nerede?” diyerek sadelik ve İslami yaşantıdan uzak olanlara seslenip bizi biz yapan değerlere sarılıp dünya ve dünyalıklardan uzaklaşmamız gerektiğini hatırlatıyor.
Şehitler mütevazıdır. Şehit Metin Yüksel henüz ruhunu Rahmana teslim etmeden önce ayağından aldığı kurşunu tedavi etmek için pantolonunun kesileceğini fark eder ve şöyle der; ”Pantolonumu kesmeyin zira başka pantolonum yok” Evet gerçekten onların tek sermayesi iman ve takva idi. Dünya ve dünyalıklardan ıraktı onlar. Bu olay şehitlerin nasıl da fenafil dava olduğunu gösteren ve aynı zamanda yürek yakan bir tablo…
Şehitler unutulmazlar. Davası yüce olanın yaşantısı da şanlı olur ölümü de!
Normal ölümlerde kişi hayattan kopar, durgun olur, susar, konuşmaz, hareket etmez, iyi kötü bir şey yapamaz, defteri dürülür. Ancak ne şehitler hayattan ne de hayat şehitten asla kopmaz. Onlar için mücadele devam eder. Öyle ki Allah yolunda tekrar tekrar ölmek ve dirilmek isterler.
Şehit canını Kurana siper eder. Tıpkı Şehid Halid-el İslamboli gibi. Demişti hani; “ Eğer bu kurşunlar bugün bize değmezse yarın Kurana değer” diye.
Şehid davasını tanır ve yaşar sonra da inandığı dava uğruna gözünü kırpmadan canını feda eder. Bir Seyyid Kutup gibi. İdam edilirken Seyyid Kutup’a merasim âdeti gereği Kelime i Şehadet getirilmesi telkin edilir, Üstad Seyyid Kutup karşısındaki Ezher Şeyhine dönüp şöyle der; “Şüphesiz biz getirdiğimiz Kelime-i Şehadeti için idam ediliyoruz, siz ise ekmek yemek için Kelime-i Şehadet getiriyorsunuz.”
Şehid Müminlerin yardımına koşar. Nerede bir gözyaşı varsa ona mendil olur. Nerede bir zulüm varsa Şehid orada bir kıyam olup zalime karşı Allah’ın Kahhar eli olur. Şehit cihadın fıkhını bilir, niçin mücadele ettiğini de. Şehidin hayatı vasattır. Şehitler ahirete sevdalı oldukları gibi dünyaya da küsmezler. Allah Resulü(sav) “Allahtan uzun ve sağlıklı ömür isteyin” buyurmuştur. Bir mücahide savaşta öl denilir, öldür denilir, ancak söz konusu yaşamda ise bir mümin yaşamak ve yaşatmak için çaba sarf etmelidir.
Şehadet dünya sıkıntısından, hayat şartlarının zorluğundan, dostsuz kalındığından, maddi ve manevi sıkıntılar geçirip de hayata küsüp ölüm tutkunluğu değildir. Şehadet diriliştir. Aşktır sevdadır. En güzel anda, en güzel zamanda, tıpkı baharda çiçek açan ağaç hayatın baharında canı Allah’a adamaktır.
“Layık olmasak da sevdan güzel ey şehadet” diyen şairin deyimiyle şehadet bir tutkudur. Kuştur aslında Şehadet gelir konar. Ama çok nazlıdır o, ürkütülmeye gelmez. Onun adresi bellidir aslında ama kime konacağı bilinmez.
Niyeti güzel olanın ameli de güzel olur.
Yıllar önce Bosna Cihadına katılmak için yola çıkan şehadet aşığı bir mücahit “Ya Rabbim! Beni razı olduğun hal üzere canımı al” diye dua eder. Ve o genç henüz yoldayken ruhunu teslim eder. Adeta “ameller niyetlere göre değer bulur” diyen Efendimiz (as)’ın hadisi vücut bulur. Her mücadele şehadet ile son bulmaz. Halid b. Velid ve nice mücahit buna örnektir.
Şehitlerin ödülleri ve gördükleri ikramlar saymakla bitmez. Kavmi tarafından şehit edilen Habbibunneccar’ın Rabbimizden gördüğü ikramın kavmi tarafında bilinmesini istediğini ve “Gir cennete! Denildi. «Keşke, dedi, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikrama mazhar olanlardan kıldığını kavmim bilseydi!»” (Yasin 26) İşte bu ayet şehidin Allah’tan gördüğü ikram ve izzetin delillerindendir.
Şehitlerin Allah katında gördükleri ikramları kısaca sıralayacak olursak;
Efendimiz (as) Şehitlerin gördükleri ikramın ne kadar güzel olduğunu hadisi şeriflerinde dile getirip şöyle buyurmuştur.
“Cennete giden hiç kimse, yeniden dünyaya dönmeyi ve dünyalık adına herhangi bir şeyin kendisi için olmasını istemez. Şehit olan kimse bunun dışındadır. O, gördüğü o büyük mükâfattan ötürü, on defa daha (Allah yolunda) ölmek için dünyaya dönmeyi temenni eder.” (Buhari, Cihad, 21; Müslim, İmaret, 109-1877)
“Şehitlerin ruhları, yeşil kuşlar şeklinde cennette diledikleri gibi dolaşırlar. Daha sonra, Allah’ın arşına bağlı kandillere konarlar. Onlar bu durumda iken Allah onlara, “Dileyin benden ne dilerseniz!’ der. Şehitler, 'Rabbimiz! Ne isteyebiliriz ki, cennetin her yerini dilediğimiz gibi dolaşıyoruz!' derler. Mutlaka bir şeyler istemeleri konusunda teklif gelince onlar söyle derler. 'Ruhlarımızı cesetlerimize tekrar geri gönder. Senin yolunda ölelim.' Bunun dışında bir şey istemedikleri görülünce artık onlara bir sorulmaz.” (İbn Mace, Cihad, 16; bk. Müslim, İmare, 121)
“Şehitler, Allah katında yedi haslete sahiptir: “Kanları akmaya başladığı an günahları affedilir. Cennetteki makamları gösterilir. Kabir azabından korunurlar. En büyük korkudan emin olurlar. Tek yakutu bile dünya ve içindekilerden daha kıymetli olan vakar tacı giydirilirler. Cennet kızlarından yetmiş iki huri ile evlendirilir. Akrabalarından yetmiş kişiye şefaatçi olurlar.” (Tirmizî, Cihad, 25; Ebû Dâvud, Cihad, 26.)
“Onlar, arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar.” (Al-i İmran170)
“Onları, Allah’ın verdiği nimet ve keremle müjdeliyorlar. Allah müminlerin ecrini asla zayi etmez.” (Al-i İmran 171)
Korku putlarını yıkan, zalimlerin uykularını kaçıran, müminlerin iftiharı olan İslam Şehitlerine selam olsun!
Allah yolunda mücadele etmek şereflerin en büyüğüdür. Allah’ın dininin yardımcıları olmak en büyük iştir.
“Şehadet Aşktır, Şehit İse Aşık” Şehadet aşkıyla yanıp tutuşan Allah erlerine selam olsun! Allah yolunda şehit olmayı bekleyenlere selam olsun!
Şubat ayı şehitlerine ve tüm İslam şehitlerine selam olsun!
Unutmayalım! Korkumuz Ölümümüzü ertelemediği gibi, cesaretimiz de ölümümüzü öne almaz!
Selam ve dua ile…
Ömer Aşkın/Bingöl Basın