Halkımız İki Sınıf Oldu Maalesef

HALKIMIZ İKİ SINIF OLDU MALESEF…
   
Son zamanlarda insanımızın en büyük sorunlarından biri şüphesiz ki ülkedeki adı konulmamış ekonomik krizdir. Ekonomik olarak akşama farklı, sabaha farklı bir standartta kanalize olan bir toplum olduk. Her gün demeyeceğim zira her saat başı zamlarla insanımız gına geldi. İş başvurularındaki standartlarda sadece bir kriter var o da herkesçe malumdur ki iktidar yanlısı olmak veya büyük sermaye sahibi olmak! Evet, başka şart yok, iş bilirlik, katılım belgesi, eğitim, sertifika, diploma bütün bunlar sadece bir avuntu ve aksesuar olmuş günümüzde, hiçbirinin kıymeti harbiyesi yok maalesef. Diplomalar dostlar alışverişte görsün mantığıyla veriliyor sanki. Özel sektöre işçi alımında bile siyasi kişiler veya siyasi Saikler devreye giriyorsa sözün bittiği noktaya gelmişizdir. Zam reformlarında şuan üstümüze yok. Ülkeden kaçan kaçana. Gençler veya kendini genç hisseden herkes şu veya bu şekilde malum döviz kuru farkından ötürü ve işsizlikten ötürü yurtdışı hayallerinde. Bu ülke böyle olmamalıydı. Yandaşlar ve yandaş medyalar yükünü aldı. Aksi sesler veya siyasetten bihaber olanlar ise ezildikçe eziliyor. Allah kafire de Müslümana da rızkını veriyor. Eğer idareciler kendilerini adil ve Müslüman olarak görüyorlarsa iman ettikleri Allah’ın adaletinden korksunlar! Seni her seven dost, her sevmeyen düşman değildir! Bazen dost acı söyler, bazen düşman yanlışlarını tekrar etmen için asana alkış tutar. Bu konu başlı başına bir dosyadır, şuan burada noktalayalım. 

Gelelim ülkedeki ekonomik krize bağlı zamların oluşturduğu faciaya…

Zamların neden olduğu durumları incelersek zamlar iki ayaklıdır. Biri yönetim diğeri üretim. Eğer yönetim liyakatsiz veya yanlış politika içerisinde ise, gelir dağılımında eşitsizlik, iş alımlarında liyakatsizlik, adalette güven vermiyorsa, ihalelerde usulsüzlük ve üretime katkı yoksa ve demirbaş kurumlar özelleştirilip vatandaş kişilerin insafına bırakılırsa, dışa bağımlılık ve bağlılıkla beraber ekonomik kalkınma problemi söz konusu ise burada ciddi bir sıkıntı vardır demektir. Ya istifa edilmeli ya da batmaya yüz tutmuş şirketlerin konkordato hamlesi gibi hamleler yapmalıdır. 
Üretim ayağı ise yine yönetim ile alakalı olup bir parça vatandaşa pay düşmektedir. 

Vatandaşa düşen kısım; Yeterli teknik ve maddi destek varsa, yer verilip hasılat zamanı alım garantisi varsa, girişimcilikte cesaretli olmalı. Pazar devlet kontrolünde olacak ve elde kalmama garantisi varsa ve aynı malda ithalat durduruluyor ve ihracata katkı sağlanıyorsa ve gelir gideri karşılayacak bir dengede ise, buna rağmen üretim olmuyorsa işte suçun bir kısmı da o zaman üreticide veya üretim yapan vatandaştadır. 
Ülkenin bu kriz durumu zıt kutuplar oluşturmakta, sınıf ayrımı ve sosyal standartlarda uçurumlar oluşturmaktadır. Güzelim ülkenin içler acısı haline baktığımızda bunu apaçık şekilde görmekteyiz.

İnsanların refah seviyesi denge unsurundan uzak bir noktada. İki sınıf var ve aralarında büyük bir uçurum var. Çok zengin  ve çok fakir.. Maalesef ülkede istisnalar kaideyi bozmaz diyerek orta sınıf insan kalmadı desek abartmış olmayız. Bir yanda basiret! ve feraseti! tavan yapmış olan yani yüksek öngörülü! Ultra uyanık sınıf ki, bunlar tüm mal varlığını Euro, dolar veya altına yatırmış, zenginliklerinin üstüne zenginlik eklemiş alacaklı grup... 

Bu grubu biraz açalım; Bu arada, Allah’ın kendisine nimet verdiği ve bu nimeti üzerinde gösteren, şükreden ve Allah yolunda infak edenler bu paragraftan müstesnadır deyip devam edelim. 

Evet, bu grup, Dolar, Euro veya altın yükseldikçe zil takıp oynayan, ülkedeki kötü gidişatla pek oralı olmayan sermaye sahipleri ki bunların birçoğu sanal tüccardır. Ekonomik savaşlarda bilerek veya bilmeyerek ekonomik tetikçi rolünü üstlenirler. Bu grup gerçek hayata pek dokunmazlar.  Dokundukları tek şey; cep telefonlarının ekranıdır. Parmakları ile bir ileri bir geri hesaplarla para kazanırlar. Paralarını alana indirmezler, ceplerinde pek para bulunmaz, hayatları kredi ve alışveriş kartlarından ibarettir. Sıcak para denilen can simidini tutunmaları için zam denizinde boğulan gariban halkın arasına atmazlar. 

Bu grubun insanları herkesçe malum A,B, Ş gibi ulusal marketlerde kuruş hesapları yapıp, haftalık indirimleri takip ederek market alışverişlerini yapar, es kaza yöresel ürün ihtiyaçlarında sıkı bir pazarlık ile köylünün emeğini ayın on beşine erteleyerek çöp değerinde satın alır ve hayatlarını yaşamaya çalışırlar. İmtihanları genelde alışverişteki hassas hesapları, ürün seçimleri, ürün etiketlerini harfi harfine okumak, fiyat kıyaslamaları, kronik hastalıklar, özellikle antidepresan ilaç bağımlılıkları veya evlatları ile olur. En büyük imtihanları ise mevcut malvarlığını koruma ve nasıl ekleme yapabilirim olur. Mal varlığını kaybetme korkusundan ötürü hayattan pek zevk almazlar, kimse kendilerinden borç istemesin diye akrabaları başta olmak üzere insanlarla az konuşur ve az samimiyet kurarlar.  Maddi durumu kendinden daha düşük olan aileleri pek ziyaret etmez, onlarla pek içli dışlı olmazlar. Kendilerini hapsettikleri elit siteler ve rezidanslar onları anti sosyal bir kimliğe bürümekte ve hayatın gerçeklerinden soyutlamaktadır. Onlar artık ruhsuz bir ceset gibidir… Mallarıyla imtihan olan, malları kendilerine dünya ve ahirette ayak bağı ve yük olan/olacak olan herkese Allah’tan hidayet dileriz. Zira bu vebanın panzehiri infak ilacı ise Takvadır!
 
Gelelim diğer grubun insanlarına; Bu grup, asgari standartlarda bile mutlu olabilen dertler insanı gruptur. Para ile satın alınmayan huzur olsa da hüzün ve keder hayatlarından eksik olmaz. Hele bir de namerde boyun eğdiler mi işte o zaman imtihan daha ağır gelir onlar için.  Azıcık aşım ağrısız başım nutuklarına karnı tok ama gönlü aç olan bu grup pek de garibandır… 
Hayatı asgari ücret veya günlük ticaret ile günü kurtarma çabası içinde olan altın, dolar, ve euro kırbaçları ile yerlerde sürünen bu grup adeta can çekişir şu fani hayatta.  Fakirliği iliklerine kadar işlemiş, iş/aş kıskacında zorlama ve tekleme bir hayat içerisinde yerde yuvarlanan dert yumağı insanlardan müteşekkil bu grup, şu vefasız âlemde aynada baktığı yüze küskün bir yaşama nasıl tutunacağının hesabını kuruş kuruş hesaplarken ölümü kendisi için adete bir kurtuluş olarak görmektedir. Bu cümleler alır başını gider burada göz yorulur söz biter. Garibanı anlatırken bile artık yeter diyoruz değil mi?

Neyse bütün bunlara sebep nedir diyecek olursak. ''Balık baştan kokar'' sözünü hatırlatalım. 

Yönetici halka barışık olmalı, ulaşılamaz olmamalı. Halkın derdini dinlemeli, halkla barışık olmalı. Dert bilmeyen değer bilmez. Değer bilmeyen değer görmez. Allah yönecilerimizi de ıslah etsin. Islah olmayacaklarsa daha hayırlılarını nasip etsin. Öyle denize düşün yılana sarılmak da olmaz. Siz Nuhun yanında olun elbet bineceğiniz bir gemiyi Allah karşınıza çıkartır.  Asrı Saadetten bir örnek ile yazımızı yavaş yavaş sonlandıralım. Bir adam peygamber (sav)'e gelip konuşmaya başlayınca, korkudan titremeye başladı, bunun üzerine Peygamber (sav) ona şöyle dedi: "sakin ol, korkma! ben kureyşli kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum" Yönetilenler dürüst olursa yöneticiler de dürüst olur. Seçim ile başa gelen seçenin temsilcisidir. Temsiliyet hakkını birilerine verirken bir değil bin düşünmek lazım. Allah sonumuzu hayretsin, beterinden korusun. Muhakkak ki herkes Allah’a hesap verecektir.  

Liyakat ve hakkaniyetten ayrılmamak temennisi ile en kısa zamanda maddi ve manevi olarak refaha ereceğimiz günlerde buluşmak temennisi ile Allah’a emanet olun.
Ömer Aşkın 

foto
Yazar: Ömer Aşkın
YORUM YAPIN(üye olmadan da yorum yapabilirsiniz)
Yorumla
İptal