Belirsizleştirmek, inanan insan için harama bulaşmanın; insanların tamamı için de insanlığın tiksineceği eylemlere bulaşmanın kapısıdır.
Haram olduğu muhakkak olan fiillere, insanlık aleyhindeki en tiksindirici eğilim ve davranışlara, belirsizleştirme kapısından gidilir.
İslam, ırkçılığa karşı ilk günden tedbir almış ve ırkçı eğilimler, genel olarak İslam aleminde başarısızlığa uğramıştır. Öyle ki henüz Abbâsî günlerinde yeni devletle kaynaşamamaktan dolayı mağduriyetler yaşayan Arap kavmi dahi ırkçılığa yönelmemiş; hak hukukunu farklı akımlar içinde Şeriat çerçevesinde dile getirmiştir.
Modern devirde ırkçılık, İslâmî ilim kurumlarının zayıf olduğu uç coğrafyalarda ya da geçmişten beri ana çizginin dışına çıkmaya meyilli iç noktalarda, ayak uçlarına basa basa, usta bir hırsız misali İslam dünyasına girdi. İnsanları belirsizlik üzerinden avladı.
Şeytanla özdeşleştirilmesi ırkçılığın henüz ilk günden kamufle ihtiyacı duymasına ve kendisini olduğundan farklı sunmasına yol açtı. Kabul görmeyince İslam’la sentezlenme yoluna dahi başvurdu. Buna rağmen, bugün İslam dünyasında suça meyilli, şahsiyet olarak düşük kimseler dışında kimse açıktan ırkçılık yapmıyor; o tür düşük şahsiyetler dahi ırkçılıklarını beyan etmekten çekiniyorlar.
Bu yanıyla manzaraya dışarıdan bakarsanız İslam dünyasında hatta günümüz Avrupa’sında “insan sınıfı” içinde değerlendirilip ırkçı denecek kimse yok, diyeceksiniz.
Meselenin özüne indiğimizde durum hiç de öyle değil. Irkçılık, Batı’dan şu veya bu düzeyde etkilenmiş kesimler arasında, belirsizlik kamuflajıyla en ücra köşelere kadar yol almış durumda.
Sol siyasetin Kemalist kökleri, tabii olarak bünyesinde ırkçılık taşır. Ama ırkçılık, sağ siyasetin de dindar olsun veya olmasın Batı literatürüyle yetişmiş pek çok simasını fazlasıyla zehirlemiştir.
Irkçılık, Sol ve Sağ siyaset için neredeyse ortak payda iken her iki kesim de ısrarla ırkçılıktan arınmış olduğunu hem günümüz Batı standartları gereği hem İslâmî yaklaşım açısından ispat derdindedir.
Peki ırkçılık testi yapmak mümkün değil midir? Hem mümkün hem fazlasıyla basit.
Kendi ırkından olmayan kişilerin olumsuz yanlarını, fiillerini ilk anda ırklarıyla ilişkilendiren herkes ırkçıdır.
Deprem bölgesinde özellikle Hatay civarında görülen yağma olaylarında hep birlikte buna tanıklık ettik:
Yağma yapanların Suriyeli olduklarına dair elde kanıt olmamasına ve bütün kanıtlar, yağmacıların yerli olduğunu göstermesine rağmen yağma denince akıllara Suriyelileri getirenler katıksız ırkçıdır.
Bunların ölçüleri bozulmuş; zihinleri de, dilleri de, elleri de adaletten ayrılmıştır. Ama mesele sadece olumsuzluklarla ilgili değildir:
Her tür olumlu yanı kendi ırkında bulup ırkından olanın asla olumsuz bir eylemde bulunmayacağını iddia eden de ırkçıdır. Hem de ilkel anlamda ırkçıdır.
Zira böylelerinin geçmişin kabilecilerinden farkı yok. Bunlardan kimileri dindar da olsa hakikatte 19. yüzyıl Batı’sının, modernistlerinin etkisi altında kalmışlardır. Farkında değiller ama Sol isimler, açıktan Darwin’in etkisinde kalmışken bunlar da Darwin’den etkilenen Batılı filozofların etkisinde kalmışlardır.
Darwin, Batı’da iki farklı yapıya ilham kaynağı olmuştur: Dinden tamamen uzaklaşanlar ve dinle milliyetçiliği sentezleyerek ırkçılığa sapanlar. Bu ayrım, Batı’nın düşünce tarihinde açıkça görüldüğü hâlde bizde saklı kalmıştır.
İslam, insanlığın aynı atadan geldiğini bütün insanlığa kabul ettirmekle tarihin en büyük devrimlerinden birini yapmıştır. Irkçılık, ister açıktan yapılsın ister saklı, o devrime karşı bir isyan niteliğindedir. Bugüne kadar bu isyana katılanlar, eninde sonunda zararlı çıkmışlardır.
Buradan bakarak hepimiz kendimizi ırkçılık testine tabi tutmalı, Şeytana lanet okur gibi, ona lanet okumalıyız. Ortak kurtuluşumuz buradadır.