Padişahın oğlu çeribaşının kızına âşık olmuş. Çeribaşı Osmanlı ordusunda Romenlerden oluşan birliğin başıdır. Padişah çok uğraşmasına rağmen oğlunu bu aşktan vaz geçirememiş. Çaresiz kalmış, vezirini de yanına alarak dünür gitmişler, Allah’ın emri Peygamberin kavliyle efendice bir üslupla adamdan kızını istemişler. Fakat o da ne? Çeribaşı sert bir şekilde bu talebi reddetmiş, “benim size verecek kızım yoktur” diye kestirip atmış. Padişah ile veziri çıkıp gitmek zorunda kalmışlar. Kendisini bu şekilde rezil ettiği için saraya varınca oğluna neler söyleyeceğini düşünürken daha beş on adım atmadan mahallenin sarhoşuyla karşılaşmışlar;
“Hayırdır devletlü sultanım, nereden geliyorsunuz, mahallemizde ne arıyorsunuz?” deyince padişah olup biteni anlatmış, kızı alamadan döndüklerini söyleyince mahallenin sarhoşu “hele bir gelin bakalım” diyerek padişahı ve veziri kolundan tutup kızın evine dalmış;
“Ulan sen kim oluyorsun da ayağına kadar gelen padişahımıza kızını vermiyorsun, çabuk ver şu kızı, yoksa…” diye bir nara atıverir. Kızın babası hiç beklemeden;
“Verdim gitti canım, senin gibi şöyle doğru dürüst adam gibi istemediler ki” demiş.
Sekiz on yaşlarındaki çocuk güzelce hazırlanmış sofraya şöyle bir baktı, mırın kırın edip kalkıyordu. Babası sert bir şekilde kolundan tuttu ve oturttu; “Nereye gidiyorsun lan? Allah’tan kork, bir bakar mısın şu güzel yiyeceklere, zavallı anneniz sizin için ne zahmetlere katlandı. Sen şimdi bunları bırakıp ıvır zıvır şeyler almaya gidiyorsun değil mi?” çocuk itiraz etmeden oturuverdi.
Bir başka sert sahne.
Babasından ve ağabeyinden ayrılarak müstakil bir şekilde tek başına kendi işini kurmak istiyordu, bunu söylemeye çekiniyordu ama bir gün fırsatını buldu; “Baba, müsaade ederseniz ben hisseme düşeni alarak ayrılmak, kendi işimi kurmak istiyorum” dedi sakin bir ses tonuyla. Aslında babası cahil ve sert birisi değildi fakat o anda kaşları çatıldı ve oğlunun duvarda asılı ceketini göstererek;
“Al şu ceketini, defol çık git!” dedi. Tabii ki oğlu bunu yapmadı, yapamadı ama zaman babayı haklı çıkardı, birlikte yürüttükleri işleri çok daha ilerledi, bir zaman sonra söz sahibi de kendisi oldu.
Bu örneklere ekleyeceğim daha çok şey var ama birilerini kızdırabiliriz.
Bakıyorum da başta davet konusu olmak üzere ağzını açan, eline kalemi alan hep tatlı sözden, yumuşaklıktan başka bir şey söylemiyor. Öyle ya, bu konuda kendilerini destekleyen Kur’an ve sünnetten çokça delilleri de var.
Ama unutmayalım ki bazı şeyler yerine, zamana ve adamına göre değişir. Bazen de mahallenin sarhoşu gibi “adam gibi doğru dürüst anlatmak” da gerekir.