Çocukken birlikte oynadığımız arkadaşlarımızın içinde istediğimizi yapamayınca “ben oynamıyorum!” derdik ve çekilirdik oyundan. Böylece hem boyumuzu aşan bir meseleden kurtulmuş olurduk hem de bir anlamda haklı çıkmış olurduk birazcık da yüzümüzü buruşturarak.
Tam olmasa da çocukken “ben oynamıyorum” diye yaptığımız şeyin bugünkü karşılığı “pes etmek” olmalı. Pes etmeyi, ben artık yokum, çekiliyorum anlamında kullanırız.
Devletlerin bile elinden bir şeyin gelmediği bir günde Müslüman bireyler olarak içinden bir türlü çıkamadığımız olaylar yumağının içindeyiz, boyumuzu aşan dalgalarla boğuşup duruyoruz. Hatta yaptığımız şeylerin de bir işe yaramadığını görüyoruz veya öyle zannediyoruz.
Özellikle şu 7 Ekim’den bu yana yapmaya çalıştıklarımızdan çok daha “acaba ne yapsak, ne yapılmalı?” üzerinde düşünüyoruz, konuşuyoruz, yazıp çiziyoruz.
İşte somut bir netice alamadığımız bir demde “pes etmek” fısıltısını duyuyoruz içimizin bir yerlerinde. Öyle ya, mademki yaptıklarımız, yapmayı düşündüklerimiz bir işe yaramıyor, en iyisi pes etmek.
Dikkat edelim, işte bu ses şeytanın sesidir, bundan hiç şüpheniz olmasın.
Pes etmek ölmek demektir, özellikle bir Müslüman için böyle bir duyguya kapılmak bitmek, tükenmek demektir. Tam da şeytanın ve düşmanlarımızın istediği şey!
Hem bu “pes” sesi sadece içimizden gelen bir fısıltı değil, etrafımızdaki insan şeytanlarının da durmadan dillendirdiği bir ses.
Müslüman!
Şunu unutma ki dudak büktüğümüz en küçük bir ameli, en küçük ve basit bir duayı, en küçük bir infakı Allah Teala asla zayi etmez, varıp ulaşacağı yere ulaşır.
Gazze için döktüğümüz gözyaşlarımızı, içimizi kaplayan üzüntülerimizi, çaresizce çırpınışlarımızı sadece ahirette karşımıza çıkarmak için değil, bu dünyada hedefimize ulaşmamız için biriktirdiğine yürekten inanıyoruz.
Pes etmek ölmek demektir, Müslümanın kitabında pes etmek yoktur.
O halde ne şeytanın ne insan şeytanlarının pes ettirme çabalarına asla fırsat vermeyelim.