“Keşke” demiyorsanız, içiniz rahatsa mesele yok demektir. Zaten “keşke” diyorsanız içiniz rahat değildir, yapmamanız gereken bir şey yapmışsınız veya yapmanız gerektiği halde yapmadığınız bir şey vardır.
Hayatın bütün alanlarında bu iç rahatlığı bir ölçüdür. Annenizi, babanızı veya bir yakınınızı kaybetmişsinizdir, elbette bunun bir üzüntüsü olacak ama bu üzüntüden başka ayrıca içinizde bir takım keşkeler varsa, içiniz rahat değilse o zaman mesele değişir, belki kıyamete kadar taşıyacağınız bir vicdan azabınız var demektir. Gönül ister ki bu “keşkelerimizi” kıyamete kadar götürmeden bu dünyada telafi etme imkânı bulabilsek.
Ortaya çıkan olumsuz bir neticeden sonra içimiz rahatsa biz bize düşeni yapmışız demektir, bizim gücümüzü aşan bir şey vardır ortada ve “keşke” diyecek durumda değilsek üzülmemize gerek yoktur.
Fakat bazen yaptıklarımızdan veya ihmal ettiklerimizden içimiz rahat olmadığı halde zoraki rahatlatmaya çalıştığımız olur, kendi kendimize konuştuğumuz olur; “O da şöyle yapmasaydı, o da bana şunu demeseydi, benim hiç suçum yok...” kendi kendimizi haklı çıkarmaya çalışırız. Unutmayalım ki içimizin tam olarak rahat etmediği bütün bu durumlarda “keşkelerimiz” var demektir.
Bu ölçü aslında en çok İslam’a davet konusunda karşımıza çıkar.
Müslümanca bir hayat yaşamaya çağırdığımız, namaz kılması için uğraştığımız veya bir haramdan uzaklaştırmak için uğraştığımız halde netice alamadığımız durumlarda içimizin rahat olup olmadığını yoklarız.
Her ne kadar muhatabımızın hidayete ermeyişinden dolayı üzülsek de biz elimizden geleni yaptığımız için içimizde bir rahatlık vardır.
Müslüman bir davetçi sonuç alamadığı durumlarda elbette “ben yapacağımı yaptım, artık benden sorumluluk gitti” düşüncesiyle davet işine son veremez ama bir noktadan sonra hidayetin Allah’a ait olduğunu da unutamaz.
Velhasıl, içiniz rahat ve “keşke” demiyorsanız üzülmeyin, mesele yok.